Türk-Amerikan ilişkilerinde Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan ve ABD BaşkanıBarack
Obama’nın Çin’deki G-20 zirvesinde bir araya gelmesi,
Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir faslı işaret ediyor. Bu, ne
kamuoyunun sandığı gibi Fethullah Gülen temalı büyük bir kriz, ne
de Obama-Erdoğan dostluğunun altın günlerine dönüş anlamına
geliyor.
Tam tersine Türk-Amerikan ilişkileri, orijinal formatına, yani
NATO’nun kuruluşundan bu yana gördüğümüz karşılıklı çıkar
alışverişine dayalı “askeri ve
güvenlik” temalı işbirliğine geri dönüyor.
Aşk değil, sevgi değil, bir mantık evliliği bu...
Bu anlamda hem 15 Temmuz darbesi, hem de Ankara’nın Cerablus’a
girerek IŞİD’le mücadeleye girmiş olması, ikili ilişkilerde
beklenmedik bir ivme yarattı. Nasıl mı? Darbeden hemen sonra Türk
hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’yi sorumlu tutması, ilk
anda Obama yönetiminde tepkiyle karşılansa da hemen
ardından “Türkiye’yi hoş tutma, Türkiye’yi tatmin
etme” şeklinde bir reflekse dönüştü. Özellikle de Fethullah
Gülen’in iade meselesinin zorluğunu bilen ABD, Ankara’nın“gazını
almaya” özel önem vermeye başladı. Bu Amerikan pragmatizmi
sayesinde son haftalarda ikili temaslar arttı. Joe Biden gezisi,
ABD’nin YPG’nin “Fırat’ın
doğusuna çekilmesi” yolundaki açıklamaları, Erdoğan ve
Obama’nın darbeden sonra iki kez telefonla görüşmesi ve Çin’den
sonra New York’ta buluşacak olmaları bunun işaretleri.
Son dönemde görüştüğüm Amerikalı kaynaklar, 15 Temmuz’da ABD’nin
rolü veya Gülen’in iadesi konusunda hükümet cephesinden gelen sert
söylemlere karşın ikili ilişkilerin ve karşılıklı alışverişin
sekteye uğramadığını söyledi.
Obama yönetimi yetkilileri, ilk günlerdeki kuşkucu tavırlarına
karşın artan bir biçimde 15 Temmuz darbe sürecinde Gülenci
subayların ve bazı sivillerin rol oynadığı fikrini benimsemiş
gözüküyor. Ancak Washington’da darbe sonrası süreçteki insan
hakları ihlallerinin varlığı konusunda da kaygılar artmış durumda.
Bu iki gerçek arasında ikili ilişkileri rayından çıkarmadan bir
denge noktası arıyor.