Yarın Cumhuriyet gazetesi davası başlıyor.
Her dönemin sembol davaları vardır. 12 Eylül döneminde Barış
Derneği ve DİSK davaları, 90’lı yıllarda Manisalı Gençler, 2000’li
yıllarda ise Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları... Bu davalar, bu
ülkede adalet denilen gücü eline geçiren insanların ‘rejimi
korumak’ bahanesiyle neler yapabileceğinin birer örneğiydi. Tekrar
tekrar gördük ki, devlet denilen aygıtı ele geçirenler, onu korumak
uğruna bal gibi kötülük yapabiliyordu. İnsanları haksız yere hapse
atıyor, eziyet ediyor, delil üretiyor, tiyatro gibi salonlarında
abes suçlamalarla ‘iç düşman’ yaratmaya çalışıyordu.
Bu topraklar, bu tecrübeleri çok yaşadı.
Nâzım Hikmet’i perişan etti bu ülke. Sabahattin Ali’yi öldürdü.
Peki ya Ahmet Kaya? Liste uzun. Zamanında o kadar insan kaçtı ki bu
ülkeden, Londra, Stockholm, Berlin, Los Angeles’da Anadolu
gettoları oluştu.
Diyeceğim, biz bu delilikleri, bu kötülükleri zaman zaman yaparız
kendimize. Sonra tarih önünde özür diler, iade-i itibar yapar, iki
gün sonra aynı iddianameler ve aynı tip savcılarla yeniden
girişiriz en parlak evlatlarımızı yeme işine.