Birkaç gündür seyahatteydim. Gittim, geldim, bir de ne göreyim;
bir hafta içinde memlekette herkes Kemalist olmuş!
Aslında Doğu Perinçek birkaç hafta önce
“Erdoğan İslami Kemalist oldu” dediğinde uyanmamız
lazımdı. Doğruymuş. Bu yıl iktidar partisinin önde gelen
isimleri
10 Kasım’da “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anısının önünde
saygıyla eğiliyorum” demekten bir hal oldu.
İnandırıcı mı? Hayır. Ama ne yapalım? “Valla ben Kemalist
oldum” diyen adama “Hayır asla değilsin” diyecek halimiz
yok. Buna da şükür deyip geçelim!
Ama kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek
anlamda siyasi ve kişisel düzlemde sembolize ettiği, iktidar
partisinin anladığından bambaşka.
Kemalizm ya da Atatürkçülük’ün ne olduğuna dair büyük bir külliyat
var ki burada buna girmeyeceğim. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında ne
oldu, ne olmadı tartışmasını tarihçilere bırakıyorum. Ancak bugün
Atatürk’ün önemi, “çağdaş yaşam” diye adlandırılan seküler hayatı
mümkün kılmış ve ideolojik olarak savunmuş olması. Toplum Atatürk
deyince bunu anlıyor. Söz ettiğim, modern, seküler, özgür yaşayan
kadın ve erkeklerin olduğu Batılı bir toplum.
Şimdi Allah aşkına iktidar 14 yıldır bunun için mi yoksa
muhafazakâr tabanda güç konsolidasyonu için mi çabaladı? Herhalde
cevabı açık.
Tahminim iktidar partisinin neo-Kemalist kimliğe bu kadar hevesli
olmasının asıl nedenlerinden biri, Atatürk etrafındaki kişilik
kültüne özenmesi ve bunda Erdoğan’la bir paralel kurma çabası.
İkinci önemli neden de, Kemalizmi sadece “devletçilik” olarak
algılaması ve “devleti dönüştürme” niyetiyle yola çıkan
Adale...