Cumhur-başkanı Tayyip Erdoğan, bütün tarafsızlığını kuşanarak Cumartesi günkü MÜSİAD konuşmasında CHP ve HDP’ye verdi veriştirdi. CHP’ye seçim vaatleri yüzünden, HDP’ye ise “Bir taraftan din istismarı yapacaksın , öbür taraftan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldıracaksın. Diyanet İşleri neden her inanca eşit mesafede olacakmış? Bu milletin inancı belli” diye kızdı.
Ardından, beyannamelerinde olmadığı halde her iki partiyi de
imam hatipleri kaldırma girişimiyle suçladı.
Tesadüf o ki aynı gün Ahmet Davutoğlu da seçim kampanyasının ilk
durağı Erzurum’da HDP ve CHP’ye yükleniyordu. Davutoğlu , dün de
konuşmasının en sert bölümlerini sistemin en küçük partisi olan
HDP’ye ayırmıştı.
Nereye varmak istediğimi fark ettiniz mi? İktidar cenahı öncelikli
olarak HDP, ardından CHP’ye yüklenirken, MHP’ye karşı farklı bir
dil kullanıyor. Yine eleştiriyor ama diğer partiler kadar ağır
ithamlarda bulunmuyor.
Keza MHP’li siyasetçiler de Erdoğan’a yönelik bildik eleştirilerini
dillendiriyor ama çok keskin bir dil kullanmıyor.
Nedeni basit. HDP’nin barajı geçmesi ve buna eş zamanlı olarak Ak
Parti oylarının 2-3 puan düşmesi durumunda, Türkiye’nin geleceğinde
bir koalisyon ihtimali var. Ve belli ki iktidar bloğu, böyle bir
senaryoda MHP’yle koalisyon seçeneğini birinci öncelik olarak
görüyor.
Tabii henüz bunları konuşmak için çok erken. Bugünden tahmin
yürütmek gerekirse, bana göre 7 Haziran gecesi en olası senaryo,
HDP’nin barajı geçtiği ama Ak Parti’nin 276 milletvekilini geçerek
tek başına iktidar olduğu senaryodur. Tek başına iktidar ama güçlü
bir muhalefet. Bu senaryoda Ahmet Davutoğlu yeniden Başbakan olur,
yeni bir üslup tutturur, muhalefet güçlenir ve Tayyip Erdoğan’ın
hükümet üzerindeki nüfuzu azalır. Başkanlık hayal olur.
Daha düşük olasılık, Ak Parti oylarının %40-42 bandında kalarak
iktidar partisini bir “koalisyona” zorlamasıdır. Bugün bu senaryoyu
ele alıyorum.