Almanya makamlarına göre, yaz ortasında Türkiye cezaevlerinde
Alman vatandaşı 22 “siyasi tutuklu” vardı.
Almanlar, o dönem Avrupa Birliği yetkililerine bu rakamı verirken
adi suçlardan tutuklu Alman vatandaşları ile “siyasi tutuklu”
dedikleri arasında bir ayrım yapmış, gazeteci Deniz
Yücel ya da Af Örgütü’nün Büyükada’da düzenlediği seminere
katılan insan hakları aktivisti Peter Steudtner
gibi, herhangi bir terör eylemine bulaşmadığı halde terörle
suçlanan Alman vatandaşlarını “siyasi tutuklu” diye
tanımlamıştı.
Bugün bu rakam, 8’e indi. Geçen haftalarda Alman vatandaşı gazeteci
Meşale Tolu Çorlu’nun sürpriz bir şekilde tahliye
edilmesiyle (benim hesabıma göre) cezaevinde kalan Alman “siyasi
tutuklu” sayısı 8’e indi.
Bu düşüş, bir tesadüf değil; zira diğer gazeteci davalarında ciddi
bir tahliye dalgası yok. Cumhuriyet davasının bu hafta görülen
duruşmasında, Türkiye’de hukuk nosyonunu komedi haline getiren
utanç verici iddialarla tutuklanan meslektaşlarımızın
tutukluluklarının devamına karar verildi. Ancak FETÖ ya da PKK ile
suçlanan Alman vatandaşları bir bir
serbest kalıyor. Nasıl mı?
Çünkü bir süredir Almanya ve Türkiye arasında özel bir
kanal kuruldu ve Ankara bu kanal üzerinden Almanya’yla
ilişkileri yumuşatmaya çalışıyor. Almanya’ya sürekli kafa atarak
Avrupa ile bir yere gelinemeyeceği belli oldu. Derin Ankara’nın
bakışı, Berlin’le aslında ekonomik işbirliği ve Ortadoğu konusunda
“ortak çıkarlar” olduğu ve ABD’yle ilişkilerin kötü gittiği bir
dönemde Berlin’le de kavga etmenin anlamsız olduğu yönünde.
Bu yüzden de fark etmişsinizdir, “Bunlar Nazi!” diye başlayan
cümleler, Almanya’yı terör ve Türkiye’de terörizmi des...