Bazen gazete sayfalarının kıyısında
köşesinde kalan ufak haberler vardır. Küçücük bir paragrafta çok
şey anlatırlar. Yazıişleri, genelde bu haberlerin önemini bilir,
ancak siyasi baskı ya da patron korkusundan bu haberleri birinci
sayfaya çekemez. Fazla büyütemez. Ama (bu değerlendirmelere çok
şahit olduğum için biliyorum) gazetenin bir yerlerinde de olsun,
tarihe not düşülsün, ister. En azından dikkatli bir okurun fark
edeceğini düşünerek, teselli olurlar.
Daha düne kadar büyük gazetelerin iç sayfa
haberleri, bu yüzden önemliydi. Evire çevire elindeki gazeteyi
haşat eden okur, biliyordu ki iç sayfalarda onlarca önemli bilgi
vardı. Gazetelerin birinci
sayfalarının “hükümeti
kızdırmama” düsturuyla çıkmasına rağmen, iç
sayfalar nispeten özgürdü. Kâh ekonomi araştırmaları, kâh dış
politika ya da yargı haberleri... “Şeytan
detayda gizlidir” cinsinden bilgilerle
doluydu.
Artık değil. Artık anaakım gazetelerin birinci
sayfası da, iç sayfası da, internet sitesi de sabun köpüğü gibi. Ne
yazıişlerinin insafıyla gizlenen bir bilgi kırıntısına, ne de
hükümeti kızdırma olasılığı olan bir habere rastlıyorsunuz.
Gazeteler, bırakın hükümeti, bizzat trollerden korkar hale geldi.
Bu yüzden de rengi, kokusu, sesi yok.
Merkez medyada en önemli istisna, Cumhuriyet.
Artık bizim gazeteyi okumadan Türkiye’de ne olup bittiğini
kavramanız mümkün değil. Her yerde muhabiri, müthiş haber ağı var
diye değil; başkalarının yazmadığını yazdığı için. Artık büyük
resmi tamamlamak için, Cumhuriyet’e bakmak bir zaruret haline
geldi.
Örnek vereyim. Hafta sonu Cumhuriyet almamış
olsanız, bugün başlayan yeni Meclis
döneminde “İçtüzük
değişikliği” adına yapılan kısıtlamaların ne
kadar kapsamlı olduğunu, usul tartışmalarından tutun da yoklamalara
kadar getirilen bir dizi yeni düzenleme sayesinde muhalefetin
sesinin kesildiğini belki de fark etmeyecektiniz.
Dün Emine Kaplan, bir süre önce
Meclis’ten geçen İçtüzük değişikliğini
özetlemiş.
Mesele, sadece TBMM’nin işleyişi değil;
anayasal düzende
Yürütme’yi “dengelemesi” ve “denetlemesi” istenen
Yasama ve Yargı fonksiyonlarının nasıl yıpratıldığının
özeti.
Selahattin Demirtaş’ın 12
farklı şehirde yargılandığı 25 davada mahkemeye çıkma arzusu var.
Ama devlet, şu ya da bu şekilde buna izin vermiyor. Dosyaların
eften püften oluşunu ve Demirtaş’ın basın toplantısı ve demeçlerine
dayandırılmasını geçtim. HDP liderinin kendinin bizzat mahkemeye
gelme hakkı da yok. Mazeret üzerine mazeret üretilerek Demirtaş’ın
Edirne’deki hücresinden çıkmadan sesli kayıt sistemiyle davalara
uzaktan ifade vermesi. Edirne’ye helikopterle götürülen Demirtaş’ın
mahkemeye sevki, devlet için çok
masraflıymış!
Cumhuriyet almasanız, detayları
okuyamayacaksınız.