Şimdi karşımızda şöyle bir risk var: Karanlık baskı döneminden
doğrudan kaotik bir çöküşe doğru ilerlemek.
2015 ortasından bu yana ülkemizi tüm dünya önünde ayıplı hale
getiren istibdat rejiminin artık son demlerini yaşadığımızı
düşünüyorum. Aşırı iyimser falan değilim. Toplum, sistem, ülke,
artık daha fazla baskıyı kaldıramayacağını gösterdi. Normalde kasım
seçimlerine göre yüzde 61.5 olması gereken AKP+MHP oyu, bugün yüzde
50’nin altında gözüküyor.
Bütün bunlar, iktidara artık bu koca ülkeyi baskı ve korkuyla
yönetemeyeceğini gösterdi. Merak etmeyin; anladılar. Vicdan değil
oy kaybı sayesinde. Bu yüzden mahcup AKP’liler çıkıp ‘Bence de
Selahattin Demirtaş’ı bırakmak lazım’ diyor; Cumhurbaşkanı ‘daha
çok demokrasi’ vaat ediyor; AKP kurmayları seçimden sonra AB
normlarına dönmekten falan söz ediyor.
Buraya kadar güzel. İstibdat rejiminin artık ‘sürdürülebilir’
olmadığı; Türkiye’nin bu çağda 1950’ler Baas Parti modeliyle
yönetilemeyeceği görüldü. Korku kalmadı. İnsanlar konuşuyor,
şikâyet ediyor, her kanalda günde 2-3 defa Cumhurbaşkanı’nın
konuşmalarının canlı yayımlanması da fayda etmiyor.
Aklı olan herkes bunu gördü.
İyi.
Ancak maalesef demokrasiye dönmek, o kadar kolay olmayacak. İktidar
seçim sonrası bu ülkeyi yönetebilmek için ‘yumuşaması’ ve
‘normalleşmesi’ gerektiğini görse dahi, karşımızda bir enkaz var.
Bu lafı öylesine kullanmıyorum. Demokrasiyi ayakta tutan ‘kurumlar’
çökmüş durumda. Ne Merkez Bankası kaldı, ne RTÜK ya da Milli Eğitim
Bakanlığı. Kalitesizlik diz boyu. Yargı zaten sizlere ömür.
Memleketin bürokrasisi, Anadolu’da ufak ölçekli bir işletmede depo
müdürü olabilecek seviyede insanlara emanet. Bu çok kötü.
Türkiye’nin h...