İki hafta önce, Cumhuriyet Genel Yayın
Yönetmeni Murat Sabuncu’yu aradım. Bir dizi
hayli üst düzey görüşmeden sonra Brüksel’den yeni
dönmüştüm.
“Murat kimse Avrupa işleriyle ilgilenmiyor artık ama ortada
çok ilginç bir durum var. İnanmayacaksın ama hâlâ AB
sürecini kurtarmak mümkün. Avrupa’nın vize
serbestisine onay vermek için tek istediği,
gazetecilerin hapiste olmaması. Diğer işler o kadar da
önemli değil şu aşamada. Ama Avrupa kamuoyu ve parlamentosu
için enbüyük sıkıntı gazeteciler. Bizimkiler terörle mücadele
yasasında ‘ifade özgürlüğüne’dair 8 cümlelik bir değişiklik
yapsa, şu an için yetiyor” dedim.
Murat önce inanamadı. Anlamaya çalıştı. Anlattım kimlerle
görüştüğümü ve neler dediklerini. “Abi çok önemli. Yazsana
bunları” dedi. “Ama Avrupa işleriyle kimse
ilgilenmiyor! Okur da ilgisiz. Zaten de Ankara yapmaz bu
değişikliği” diye hatırlattım.“Olsun abi. Çok önemli bir konu
bu. Ufak bir ihtimal olsa da yazmak lazım. Belki
birilerinin kulağına kar suyu kaçar” dedi.
Ne ironik! Trajikomik! Bu muhabbetin üzerinden iki hafta
geçmeden, Murat, Hikmet
Çetinkaya, Kadri Gürsel, Musa Kart, Aydın
Engin ve Cumhuriyet gazetesinden
toplam 12 arkadaşımız gözaltına
alındı.
Ve dünya ayağa kalktı. Dünkü gazetede Avrupa Parlamentosu’ndan ABD
Dışişleri’ne kadar Cumhuriyet’e yönelik gözaltılara olan tepkileri
okudunuz. Dışarıdaki tepkiler, içerideki iğdiş edilmiş medyadan
daha yüksek sesli oldu.
Nedeni basit. Bu, bir kırılma noktasıdır. Cumhuriyet gibi köklü ve
sembol bir gazetenin “PKK/FETÖ üyesi olmamakla
birlikte örgüt adına suç
işlemek” gibi zihni- sinir bir argümanla suçlanması,
artık Türkiye’de ifade özgürlüğünün ve gazeteciliğin, yani
demokrasinin olmazsa olmaz iki temel prensibinin tamamen tedavülden
kalktığı anlamına gelir.
Dün artık alenen açığa çıkan idam pazarlığı ve Türkiye’de OHAL
sürecinde yaşanan diğer ihlallerle birlikte ele alındığında bu
durum, artık Batı’yla ilişkilerin kopartılması yolunda bir irade
beyanıdır. Ankara, kapıları
kapatmaya ve Türkiye’yi karartmaya karar
vermiş gözüküyor.