Bu yazı, Cumhuriyet gazetesinin sadık okurları için değildir. Bu
satırları, Cumhuriyet’i almayan, sevmeyen, Cumhuriyet gazetesine
yönelik baskı ve meslektaşlarımızın gözaltına alınmasına ses
etmeyenler için yazıyorum.
Demokrasi meselesini önemsemeyen, kendi refahı dışında derdi
olmayan, komşusunun aç olmasını iplemeyen, ifade özgürlüğü ya da
eleştirel sesleri pek aramayan, gidişattan memnun, herkesin aynı
telden aynı marşları okumasından rahatsız olmayanlar için
yazıyorum.
İnsan hakları, ifade özgürlüğü, vik vik gibi konularla başınızı
ütülemeyeceğim. Zaten duymak istemediğinizi biliyorum.
Şimdi tane tane, Cumhuriyet gazetesine yönelik baskı ve
gözaltıların, size nasıl dokunduğunu, cebinizdeki parayı nasıl alıp
götürdüğünü anlatacağım.
Bir anda ilginizi çekti değil mi? Sevindim.
Bakın şöyle anlatayım. Cumhuriyet işi, tek başına bir olay değil;
idam ve diğer ihlallerle birlikte Türkiye’deki genel otoriterleşme
trendinin bir parçası. Üstelik Batı’yla ilişkileri koparmanın ön
hazırlığı. Buraya kadar hemfikiriz.
Şimdi. Demokrasi ve ekonomi arasında, tam anlamıyla “bire
bir” bir denklem olmasa da, yine de ciddi bir orantısal ilişki
var. Türkiye demokrasi ve hukuk devleti normlarından çıktıkça,
Batı’yla ilişkileri bozulur, ekonomisi zayıflar, bankalar kredi ve
likidite sıkıntısına girer, memleketin kredi notu düşer, yabancı
yatırımcı gelmez, gelen çıkar, borsa düşer, dolar fırlar,
oturduğunuz ev, malınız, mülkünüz değersizleşir, borcunuz
artar.