Dehşet bir geceydi cuma... Bir kâbusla sabahladık, ertesi gün
bambaşka bir kâbusa uyandık.
Hepimiz memlekete üzülüyor, darbeye kızıyor, demokrasi için elem
duyuyor, gelecek kuşaklara böyle hasarlı bir ülke bırakıyor
olmaktan utanıyoruz. Büyük hayallerle çıkıp sonunda “Mısır’dan
hallice” bir Ortadoğu ülkesine dönüşmüş olmaya lanet
yağdırıyoruz.
Ama böyle kaos anlarında, hepimiz de biraz bencilleşiyor; kendi
geleceğimizi düşünür hale geliyoruz. Bu yüzden cuma gecesi boyunca
insanlar ekmek ve erzak kuyruğundaydı, elektrik gider korkusuyla
telefonlarını şarja taktılar, her yerde bankamatiklere koştular.
Biz de üzerimizden F16’lar uçarken “Darbe olursa bize ne yaparlar”
korkusuyla diken üzerinde oturduk; cumartesi sabahı ise “Bu eli
satırlı adamlar iki gün sonra sokakta bizi de dövmeye kalkar mı”
korkusuna uyandık.
Ne sokaklar tekin, ne siyaset. Ne Meclis, ne köprü. Ne Ankara, ne
Samsun. Ne geçmiş, ne gelecek. Kapkaranlık bir ülkede, içimizdeki
son ışığı da söndürmemek için çırpınan zavallı yaratıklarız biz
artık.
Doğruya doğru, zaten karnesi zayıf olan demokrasimiz son dönemde
iyice bir tiyatroya dönmüştü. Darbe girişimi şimdi buna tuz biber
ekti.
Bizler darbeye karşı olduğumuzu biliyoruz. 1970’ler özentisiyle
TRT’de bildiri okutan sersemce bir girişimden kimsenin bir
beklentisi yok. Siyaset kurumları, basın, siyasi partiler tek ses
olarak 15 Temmuz darbe girişimine karşı yek vücut oldular.
Ancak darbenin bertaraf edilmiş olması içimizdeki güvercin
tedirginliğini geçirmiş değil. Tam tersine o tedirginlik, her geçen
gün büyüyor. Darbe işin bir yüzü. Evet darbe bertaraf edildi; peki
bu artık Türkiye’ye demokrasinin geleceği anlamını mı taşıyor?
Darbe bertaraf edildi diye artık gazetelere baskı olmayacak,
siyasetçiler tutuklanmayacak, insanlar hayat tarzından dolayı
cezalandırılmayacak, şehirler bombalanmayacak, ifade özgür mü
olacak?
Yoksa bundan sonra kurulacak düzen, darbecilerle yüzleştikten sonra
hızını alamayıp bizler için, 14 Temmuz günü olduğundan daha da
boğucu, baskıcı, yaşanmaz bir ülke mi yaratacak? Köprüde boğaz
kesen o kalabalık, gün gelip bizi de mi bir tehdit olarak
görecek?
İyimser senaryo, iktidarın bu darbe yüzleşmesini bir milat olarak
kabullenip içeride “iç barış” yoluna gitmesi. Ne ironik, iktidarın
Aydın Doğan’a yönelik halkayı iyice daralttığı, Yargıtay’da
kapanmış davayı tekrar açarak Doğan’ı mahkemeye çağırdığı günün
hemen ertesinde gelen darbe girişimi, büyük ölçüde CNN Türk’ün
canlı yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlanmasıyla sonlandı. O
beğenmediğiniz CNN’in yayınları, o kapatmaya çalıştığınız İMC
TV’nin naklen yayınları, CHP’nin duruşu, merkez medyanın desteği
olmasaydı, hükümet darbeyi bertaraf edecek psikolojik üstünlüğü
elde edemezdi.