Devlet Bahçeli, hayatının sonbaharında yüzde
50’lik bir sosyolojiye hükmetmenin mutluluğunu yaşıyor olmalı ki,
hafta başında büyük özgüvenle Adalet ve Kalkınma Partisi ile seçim
koalisyonunu açıkladı. Bundan sonrası teferruat. İki parti
arasındaki Haziran 2015’ten beri süregelen zımni ittifak, artık
kurumsallaşmış bir otoriterlik olarak karşımızda.
İslamcıların demokrasiyle imtihanı çoktan fiyaskoyla bitmiş olduğu
için, bu durum şaşırtıcı değil.
MHP’ye “AKP’nin payandası oldu” diyenler bana göre yanılıyor. Tam
tersi söz konusu. İktidar partisi, çıkış ve yükseliş dönemlerindeki
tüm söylemini ve vaatlerini reddederek, öz kadrolarını, hatta
kurucularını da tasfiye ederek, bambaşka bir yere savruldu. Bakın
medyada hükümet adına kimler öne atılıyor, kimler konuşuyor?
Bırakın AKP’nin kurucularını, “İslamcı” diyebileceğiniz kaç kişi
var iktidar sözcüleri arasında?
Dedim ya, MHP’yle ilgili “Kendini AKP içinde eritti” ya da “Baraj
altında kalmamak için koalisyon yapıyor” yorumlarına katılmıyorum.
Devlet Bahçeli’nin hiçbir zaman oy derdi olmadı. O bir misyon
adamı. MHP lideri kendi dünya görüşü doğrultusunda, çözüm sürecini
bitirdi, milliyetçiliği yeniden devletin tek felsefesi yaptı, AB
sürecini fiiliyatta sonlandırdı, yargı ve bürokratik atamalara el
attı.
Ez cümle, AKP’yi kendi çizgisine getirdi.
Haliyle Devlet Bey mutsuzlar ülkesi Türkiye’nin en mutlu
insanlarından biri olmalı an itibarıyla...
Bu gidişattan hoşnutsuz olanların başında muhalefet ve her türlü
demokrat var. Kuşkusuz ki MHP liderinin “Hayır bloku” dediği ancak
hiçbir şekilde uyum ve koordinasyon içinde olmayan memleketin
“öteki yarısı”, 2018 yılı Türkiye’sinin vasat ve kurumsallaşmış bir
otoriterlik sistemiyle yönetilme...