Çok şey oluyor ama aslında hiçbir şey olmuyor. Böyle tuhaf bir
dönemdeyiz... Hayatlarımız allak bullak oluyor; siyaset sağlı-sollu
nefret kusuyor; çatışma ve kutuplaşma toplumu tanımlar hale
geliyor; memlekette bir asır sonra rejim değişiyor.
Fakat aslına bakarsanız, fazla da değişen bir şey yok...
İki ay önce de otoriter bir ülkede yaşıyorduk, bugün de öyle.
Referandum sonrası Türkiye ne bir tık daha baskıcı, ne de bir tık
daha yaşanabilir oldu. 25 yıl önce de Türkiye’de siyasi tutuklular
vardı; bugün de var. Kürt meselesi vardı, bugün de var. Ekonomide
“yapısal sorunlar” denilen reformları yapmamak için cambazlık
yapılıyordu; bugünkü tablo da farklı değil.
Allah aşkına, yargı bu ülkede ne zaman bağımsız olmuştu da şimdi
kaybettiğimiz bağımsız yargıya ağlıyoruz? Ergenekon davasında
hukuksuzluklara itiraz eden, Balyoz’da muhalefet şerhi koyan tek
tük hâkim anında sepetlenmedi mi? Bu ülkede bağımsız, özgürlükçü
karar veren üç beş savcı her dönem topun ağzında olmadı mı?
90’lı yılların gazetelerine bakmak çok eğlenceli. Eşzamanlı olarak
Türkiye’nin ne kadar değiştiğini ve ne kadar yerinde saydığını
görüyorsunuz. Geçenlerde eski gazeteleri bulup Tansu Çiller-Mesut
Yılmaz kavgalarına göz gezdirdim. Aynı polemikçi dil ve kısır
siyaset, bugün de var. Ankara o zaman da Türkiye’nin gerisinde,
memleketi aşağı çeken bir yerdi, bugün de öyle. 10 yıl önce
insanlar CHP’de Deniz Baykal sultasından şikâyet ediyorlardı; şimdi
aynı CHP’de başka bir lider kongre konusunda direniyor.
Aynı savcılar, aynı zihni-sinir iddianameler, aynı ‘devlet aklı’
devrede...
90’lı yılların gazetelerinde en önemli konu “düşünce özgürlüğü.”
Bir yandan terör, diğer yandan terörle mücadelede lafı, cümleyi,
kitabı hedef almak dışında bir akıl geliştiremeyen bir devlet. En
önemli tartışma, düşünce özgürlüğünün önündeki kanunları kaldırmak
ya da kaldırmamak. “Efendim şunu değiştirirseniz teröre yarar” diye
arkaik kanunları savunan yaşlı adamlar var. Aynı bugün olduğu
gibi.
Diyeceğim, aradan yıllar geçmiş, dünya yıkılmış ve yeniden
kurulmuş, telefonlar bile değişmiş, bizler bir arpa boyu yol
gidememişiz.
Geçenlerde Brezilyalı bir ekonomistle sohbet etme fırsatım oldu.
Ülkesindeki yapısal sorunlardan, yolsuzluktan, yoksulluktan,
ekonomiden söz ederken, “Sanki buradan konuşuyor” diye düşündüm.
Ekonomist, “Ben kendimi bildim bileli Brezilya’nın büyük
potansiyelinden söz edilir. Hep ‘geleceğin ülkesi’ derler. Ama
nasılsa bu geleceğin geldiği de yok” dedi.
Tanıdık gelmiyor mu? Feci.