Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçim öncesi kamuoyunun
nabzını ölçen isimlerde iki farklı görüş var.
Birincisi, HDP’nin Diyanet tartışmasından ”yara aldığı” yolunda.
Tayyip Erdoğan’ın elinde Kuran’la miting meydanlarına inmesinin ana
nedeni, HDP’ye oy veren mütedeyyin Kürtlerin fikrini değiştirmek,
bu kitleyi yeniden Ak Parti’ye kazanabilmek. Malum, HDP barajı
geçerse Ak Parti’nin tek başına iktidar olması zora giriyor,
Erdoğan’ın “Başkan” olması imkânsızlaşıyor. Bu yüzden de iktidar
bloğu son haftalarda durmadan din üzerinden HDP’ye yükleniyor.
Ak Parti oylarında bir düşüş trendi olsa bile, miting meydanlarına
inen Erdoğan’ın bir söylem oluşturma gücü var. Bu gücünü HDP’yi
“yıpratmak” için etkin biçimde kullanıyor. Aynı 2011 seçimlerinde
olduğu gibi, HDP’lilere “Zerdüşt” ve “dinsiz”diyor, Selahattin
Demirtaş’ın Taksim’e Kabe dediğini iddia ediyor, partinin Diyanet
İşleri Başkanlığı’nı kaldırma teklifini “dinimize el uzatıyorlar”
diye yorumluyor.
Bazı anketçiler, Erdoğan’ın bu yoğun kampanyasının etkili olduğunu,
Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana HDP’ye yönelen muhafazakar Kürt
oyların yeniden AKP’ye dönmeye başladığını, bir ara yüzde 12’leri
geçen partinin şimdi baraj sınırında olduğunu söylüyor. Belki 1,
belki yarım puanlık bir kayma; ancak bu rakamlar bile HDP açısından
kritik.
İkinci bir görüş ise, Erdoğan’ın bu çabalarının HDP’yi sanıldığı
kadar yıpratmadığı, tüm Türkiye genelinde anketlere hiç
açıklanmayan “gizli HDP oyları” olduğu, bunların toplamının HDP’nin
rahatça barajı geçeceğine imkân verdiği yolunda. Bu görüşe göre
insanların zaten bir fikri oluştu; miting meydanlarında sarf edilen
lafların faydası yok.