İki yıl önce bir grup gazeteci ve sivil toplum temsilcisi olarak İstanbul’u ziyaret etmekte olan dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’la bir görüşmeye davet edildik. O dönem, Obama yönetici Ankara’yla iyi geçinmek istiyor ancak Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gazetecilerin durumu konusunda kaygılanıyordu. Bu gecikmiş bir kaygı olsa da Biden’ın jesti önemliydi. Görüşmenin büyük bölümünde Biden konuşmuş ve demokrasi ve ekonomik kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu çeşitli örneklerle anlatmıştı.
Bütün bunlar yazıldı, çizildi; zaten de Biden bu görüşlerini ‘dostum’ olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bizzat iletme fırsatı buldu.
Ancak o görüşmeyle ilgili bir detay var ki, sanırım açıklamanın sırası geldi. Biden, Türkiye’nin demokrasi noktasında geriye gitmesinden ciddi oranda Avrupalıları sorumlu tutuyor, Avrupa Türkiye’yi ittiği için “içe kapanma” yani otoriterleşme dönemine girdiğimizi düşünüyordu. Toplantı bittikten sonra ayaküstü sohbet sırasında da bu görüşü yeniden dile getirdi. O esnada orada bulunan son derece kıdemli bir Amerikalı yetkili de lafa girerek “Biliyor musunuz bazı Avrupa ülkeleri kapalı kapılar ardında ‘Türkiye’yi NATO’dan atsanıza’ diye bize lobi yapıyor. Biz bunu tabii ki reddediyoruz” dedi.
O dönem bu lafı kulak arkası ettim. Ayaküstü bir sohbet esnasında söylendiği için yazmadım. Şimdi ise bunun çok önemli bir bilgi kırıntısı olduğunu düşünüyorum. Olayın üzerinden iki yıl geçmiş olmasına karşın yazmaya değer buldum.
Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyoruz. İçeride büyük bir sıkışma, muazzam bir demokratik daralma, dışarıda ise Batı ittifakı denilen 1950’lerin başından bu yana üyesi olduğumuz kulüpten sancılı bir çıkış süreci yaşanıyor.