ABD’nin Türkiye’den gelen uçakların yolcu kabininde, cep
telefonu dışında tüm elektronik aletleri yasaklaması, can sıkıcı
bir karar.
Tabii ki günlük hayatımızı etkileyecek bir yasak değil bu. Her
Allah’ın günü Amerika’ya uçmuyoruz! Ama sembolik
olarak, “Müslüman yasağı” vaadiyle iktidara
gelen Trump hükümetinin elektronik cihaz
yasağı koyduğu 9 Müslüman ülkeye Türkiye’yi de eklemiş olması,
aslında Washington nezdinde artık bir “Ortadoğu
ülkesi” olarak tescillendiğimizi
gösteriyor.
Pratikte olmasa da bu karar, sembolik olarak önümüzdeki süreçte
Türkiye’nin global düzende nereye yerleştirileceğine dair önemli
ipuçları veriyor.
Aslında bakarsanız Ankara’da kimse Türkiye’nin içeride ve dış
politikasında yaşadığı devasa değişimin uzun vadeli sonuçlarına
kafa yormuyor. Kısa dönem seçim hesapları ve amiyane
tabiriyle “Türk’ün Türk’e propagandası” üzerinden yeni
bir dil ve yeni bir dünya algısı var. İçeride yeni bir rejim
inşası, dışarıda Batı’dan kopuş... Kimse de
çıkıp, “Batı’yla kopuş kimin kararı?” “Bu karar
mantıklı mı?” “Bize bedeli ne olur” diye
sormuyor.
Durum iç açıcı değil. İktidar Avrupa karşıtlığı üzerinden coşkulu
naralar atarken bir de bakıyoruz ki aslında Avrupa zaten kapıları
kapatmış, duvarlarını örüyor. Rotayı Rusya’ya kırmak istiyoruz;
karşımıza Mınbiç’ten Afrin’e kadar Rus ordusunun
kurduğu “Kürt seddi” çıkıyor.
(Putin daha Türkiye’den domates yasağını bile
kaldırmış değil.) Amerika’ya manevra yapmaya çalışıyoruz, karşımıza
Trump ve Trump yönetiminin Müslüman alerjisi çıkıyor.
Anlayacağınız, en kötü zamanda kendi ellerimizle inşa ettiğimiz
değersiz ve anlamsız bir yalnızlık yaşıyoruz.
Şimdi dönüp bu uçuş yasağını bu sıkışmış stratejik denklemin
üzerinden yorumlayalım.