Bebek’ten her geçişimde, Sevgili Murat Sabuncu
geliyor aklıma. Milliyet’te birlikte çalıştık, hem meslektaş hem de
dost olarak bana hep destek oldu. Murat, 2011’de Fethullahçıların
başlattığı gazeteci tutuklama furyasına en önde itiraz eden, her
hafta Silivri’ye giden, herkesin derdine koşan biriydi.
“Peki Bebek’te mi oturuyor” diyeceksiniz. Hayır ama Murat o kadar
çalışkan adamdı ki, sabahları mesai başlamadan bir tomar gazeteyi
alıp Bebek Kahve’de okurdu. İşe geldiğinde hangi köşe yazarı ne
yazmış, hangi gazete birinci sayfada ne mizanpaj kullanmış, hepsini
ezberlemiş olurdu.
Murat bir yılı aşkın zamandır cezaevinde. Kendisini Silivri’de
ziyaret eden Pınar Türenç’e,
“Ailemi, denizin kokusunu, yeşili özledim” demiş. “Pazartesi özgür
kalırsak, Bebek’e gidip, denizi koklayacağım. Eşimle köfte-ekmek
yiyeceğim...”
Cezaevinde o kadar arkadaşımız var ki artık, birini anıp
diğerlerini anmamak olmaz.
Selahattin Demirtaş, zindana atılmış Monte Kristo
kontu gibi yapayalnız ama dimdik duruyor Edirne’de. Sesi kesildi
ama karizmasından bir tık bile azalmadı. Sokakta insanlar
“Selahattin Başkan ne zaman çıkar” diye soruyor. Eninde sonunda bu
haksızlık bitecek, zindandan çıkacak, eşi Başak ve
tatlı kızlarına kavuşacak.
Demirtaş’la son görüşmelerimizde hep “Bir gün İstanbul’da balık
yiyelim” demiştik. Lüfer sezonu hâlâ bitmedi ve biz o sözü
unutmadık. Buradan Edirne’ye sıcak bir selam yolluyorum.
Osman Kavala ben ve benim gibi dostları için
alelade bir tanıdık değil. Osman bizim ailemiz. Gün geçmiyor ki
ismini anmayalım, uğradığı haksızlığa isyan etmeyelim, bu uyduruk
iddialar arasında a...