Ankara’daydım geçen hafta. Aslına bakarsanız
bu aralar pek Ankara’ya gidesim gelmiyor. Gazetecilik için bile
olsa ayaklarım geri geri gidiyor.
Artık benim tanıdığım, bir dönem gazetecilik
yaptığım şehir değil orası. Dağınık, depresif, bambaşka bir
yer...
Lafı uzatmadan gördüklerimi anlatayım. Giderken
Türkiye’nin yakın geleceği konusunda zaten kaygılıydım; yüreğim
daha da sıkışmış olarak döndüm. Bunun nedeni, diplomatından
milletvekiline, görüştüğüm kimsenin Türkiye’nin geleceği konusunda
umut kırıntısı taşıyan tek bir cümle sarf etmemiş
olmasıydı.
Sanırsınız ki darbe başarılı olmuş, memleket
bir yıkım sürecine girmiş.
Görüştüğüm
herkes “kurumların zayıflığı”,
hatta “kurumların
çöküşü” gibi kavramlardan söz etti.
Bizzat iktidar cenahındaki insanlardan söz ediyorum. Bir fetret
devrinin içinden geçtiğimizi, demokrasinin temel kurumlarının
çöktüğünü, Türkiye’nin kısa vadede işinin zor olduğunu bizler zaten
görüyorduk. Ancak sizin benim böyle düşünmeniz, haber değeri
taşımıyor; bizzat devleti yöneten insanların da böyle düşündüğünü
görmek, kimsenin ağzından “Merak etme iyi
olacak” sözünü duyamamak, benim için çok
önemli bir işaretti.
Darbeyle mücadele adına yapılan tutuklamalarda
aşırıya kaçıldığı, yargının zavallılığı, memleketin otoriterleştiği
herkes için bir önkabul. Ben bir anlatıyorsam, karşımdakiler üç
anlattı. Devlet erkânında görüştüğüm tek bir kişi bile Cumhuriyet
davası ya da Büyükada’da insan hakları savunucularının
tutuklanmasını savunmadı. Tam tersine, Cumhuriyet gazetesinin bir
dönem yayın politikasını en ağır biçimde eleştiren yetkililer bile
bu davanın yanlış olduğunu teslim
etti.
Ancak sistem içinde olup da yapılan yanlışları
gören insanların pek şansı olmadığını da gördüm Ankara’da. İçişleri
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Saray arasında kurulan üçgen,
iktidarın karakterini belirliyor, ana omurgasını oluşturuyor. Bunun
karşısında bireylere kinayeli şakalar yapmak dışında fazla bir
itiraz hakkı düşmüyor.
Yıllardır Gülen cemaatinin ordudaki varlığıyla
bilfiil mücadele eden birdostum, beni şaşırtarak FETÖ
operasyonlarının yapılış şeklini ve davaların seyrini
eleştirdi: “Hadi adamı alıyorsun, karısını,
kızını, damadını da işten
atarsan
o çocuklara kim
bakacak?” FETÖ’yle mücadele adına yaratılan
mağduriyetler, bir zamanlar PKK’yle mücadele adına yapılan
aşırılıklar gibi bizzat devlet eliyle, devletin karşıt olduğu
kesimi besliyor. Aklıselim sahibi, Türkiye’nin
son