Bayramda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
Türkiye’deki Suriyelilere vatandaşlık vaadini okuyunca aklıma gelen
ilk cümle “Yahu önce Cizrelilere vatandaşlık
verseydiniz” oldu. Hani neresinden baksanız yüzlerce
yıldır bu topraklarda yaşıyorlar...
Eh tabii kâğıt üzerinde Cizrelilerin vatandaşlık hakkı var. Ama gel
sen bunu orada sınava giremeyen, okula gidemeyen, evi sanki Halep
kırsalındaymış gibi yerle yeksan olan insanlara anlat.
Tam da Erdoğan’ın demecini okumadan önce Human Rights
Watch, namı diğer İnsan Hakları Gözlemevi’nin, Cizre
raporunu okumuştum. Üzülerek. Gazeteciliğe ilk başladığım yıllarda
tıfıl bir muhabir olarak Human Rights Watch’ın Türkiye’deki köy
boşaltmalarla ilgili raporunun basın toplantısına gitmiştim.
Yazdığım ilk haberlerden olmalı. Aradan yıllar geçti, 360 derece
dönüp yine insan hakları kuruluşlarının mercek altına aldığı ülkede
gazetecilik yapıyorum .Üzülmemek mümkün mü?
Erdoğan’ın lafları kişisel olarak hepimizi
bir ikileme soktu. Ben şahsen
zorlanıyorum. Bir yandan, Suriye savaşının başından bu yana mülteci
karşıtı siyasi çıkışlardan rahatsızım. Halihazırda Suriyeli
düşmanlığı üzerinden gazetecilik yapanları
ayıplıyorum. Ailesinin bir kanadı Balkanlar’dan
gelmiş biri olarak, evini yurdunu bırakıp savaştan
kaçan insanlara karşı bu tutumu kabullenemiyorum.
Türkiye’nin Suriye politikasında onlarca hata var;
ancak savaştan kaçan mültecilere kapısını açması
doğruydu. Dini, mezhebi, kökeni ne olursa olsun, bu
coğrafya yüz yıldır insan öğütüyor. Yüz yıl önce Anadolu’dan göçe
zorlananErmenilerin kamp kurduğu, tehcirden
sağ kalanların ilk barınağı olan bütün yerleşim alanları
(Tel Abyad, Kobani, Kasab, Rakka, Halep vs),
yüz yıl sonra yine savaş ve IŞİD zulmüyle göç veriyor. Bu sefer
insanlar ters istikamet Anadolu’ya geliyor. Sanki ilahi bir
lanet...
Gel gör ki, Erdoğan’ın söz ettiği
“vatandaşlık” erken ve iyi
hesaplanmamış bir adım. Siyasi yelpaze
içinde AKP dahil kimse bunu desteklemiyor.
Toplum ise zaten Suriyelilere karşı bileniyor. Bu tarz bir girişim,
aynı Konya’da olduğu gibi, Kilis ve
Gaziantep gibi göç alan yerlerde toplumsal fay
hatlarını tetikler.
Türkiye’ye sığınan Suriyeliler tabii ki çalışabilmeli; eğitim
alabilmeli; sağlık ve sosyal hizmetlerden yararlanabilmeli. Bu
imkânları Almanya ya da İtalya da sağlıyor. Ama vatandaşlık,
bambaşka bir mertebe. ABD’de sığınmacılar yeşil kart alabilmek için
yıllarca sürünür, ondan sonra vatandaşlık için bir o kadar daha
çabalar. Dünyanın hiçbir yerinde “şak” diye 3
milyon kişiye vatandaşlık verildiğini duymadım.
Hele de kendi iç barışını henüz sağlayamamış bir ülke için oldukça
sıkıntılı bir durum bu.