Rahip Brunson müzakereleriyle başlayıp doların
6.50 TL’ye kadar tırmandığı doludizgin bir ekonomik krize dönüşen
süreçle ilgili söylenecek çok şey var...
Ama önce hayıflanma... Keşke bu kriz, işler bu raddeye gelmeden
çözülseydi.
Tabii hemen belirteyim: Brunson krizi daha erken çözülseydi,
Türkiye yine de ekonomik bunalıma girecek, ABD’nin faiz
yükseltmesi, Türkiye’ye has yapısal dengesizlikler ve ağır döviz
borcu yüzünden zaman içinde dolar yine 6.50’lere çıkacaktı. Brunson
sadece işin tuzu biberi oldu.
Brunson krizinden ari, değişmeyen bir meselemiz var: Yeterince
üretmiyor ama haldır haldır dolarla harcama yapıyoruz. Kurulan yeni
sistem, rasyonel değil. Eninde sonunda ‘Müzik bitti!’ denilen bir
an gelecek ve Türkiye ekonomisi daralacaktı.
Ancak ekonomik kriz zamana yayılsaydı, en azından tedbir almak
kolaylaşacak, ekonomide daha rasyonel bir tavır geliştirme fırsatı
doğacaktı. Hatta bu noktada Berat Albayrak’ın
ekonomi bakanı olması, belki bazı zaruri adımlar konusunda
Tayyip Erdoğan’ın daha kolay ikna edilebilmesi
anlamına gelebilirdi.
Ancak zamanımız yok. Kriz, ABD’nin aldığı yaptırım kararıyla ‘güm’
diye geldi. Bugün özel sektörde yavaş yavaş hissediliyor; 3 ay
sonra, sokakta hissedilecek.
Kapalı kapılar ardında devam eden Brunson müzakerelerini, günbegün
takip ettim. O yüzden hayıflanmama biraz izin verin. Çünkü masada
ciddi bir mutabakat zemini vardı. Çözüm, çok yakındı. Biraz
esneklik olsa, anlaşma sağlanabilir, Brunson evine gider,
Hakan Atilla da eylül başında Türkiye’ye dönmüş
olurdu. ABD Halkbank’a düşük (piyasaların satın alacağı cinsten)
bir kınama cezası verecekti.
Ancak iki taraf da şansını zorladı. Türkiye, ABD...