Donald Trump ve Tayyip
Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinden önceki 48
saatlik zaman dilimi içinde olanlara bir bakalım...
Önce hükümet, bir kararname ile THY, Ziraat Bankası, PTT gibi en
değerli asset’lerini (varlıklarını) pat diye kurulan bir varlık
fonuna devretti. Prensipte varlık fonu yaratılabilir. Ama bu
şekilde değil. Varlık fonu, genelde fazla fazla nakit parası olan
petrol zengini ülkelerin gelecek kuşaklara yönelik bir altyapı
çalışmasıdır. Gelecekte sürdürülebilir bir ekonomi için
planlamadır.
Bizde ise masaya yemek
koyabilmek için evdeki gümüşleri
satmak amacıyla yapılıyor. Yarını planlamak değil
bugünü kurtarmak ve devletin dışarıdan borçlanabilmesini sağlamak
için.
Daron Acemoğlu’nun “Ulusların
Düşüşü” kitabı, tam da Türkiye
gibi kurumların ve demokrasinin zayıfladığı
ülkelerin neden ekonomik olarak da
çöktüğünü anlatıyor. Magna Carta’dan bu yana
değişmeyen bir kural var: Yetki/güç paylaşıldığı ölçüde, ülkelerde
refah ve zenginlik artıyor. Ortaçağdan bu yana güç ve yetki ne
zaman tek elde toplanıyor, o zaman ülkeler fakirleşiyor.
Bizdeki demokratik çöküşün ekonomide bu kadar hızlı hissedilir hale
gelmesinin nedeni de bu. Daha basit
anlatayım: Yüzlerce akademisyenin
bir gecede atıldığı, üniversitelerin tek-tip prototiplere
dönüştüğü, rektörlerinin şarlatanlaştığı bir ülkede kişi başına
gelir de düşer! Bırakın o eskinin 10 bin dolarlık seviyeleri, 2 yıl
sonra 5 bin dolara sevinecek hale gelebiliriz... İktidar elitleri
bunu hissetmese de, toplum bunu hisseder.
10 yıl önce reform ve demokrasi
varken, Türkiye
zenginleşti. Bugün ise hem entelektüel hem de
ekonomik anlamda fakirleşiyor ve bu kafayla devam ettikçe, hiçbir
kararname bu çöküşü durduramaz.
Gelelim Trump ve Erdoğan görüşmesine. Tabii yukarıda anlattıklarım,
Trump yönetiminin umurunda değil. Trump
Türkiye’nin insani gelişimi ya da model ülke
olmasıyla ilgili değil; bölgede İslami
radikalizmle mücadele edecek asker
arıyor.