Yıllar önce Washington’da bir Filistinli işadamı dostum vardı.
İsmine ‘Ömer’ diyelim. Genç, akıllı, demokrat kafalı ve zengindi.
Amerikalı bir karısı ve mutlu bir ailesi vardı. Ama kendisi
mutsuzdu. Yaser Arafat’ın demokrat bir lider olmamasından,
yolsuzluklardan, Filistin yönetiminin İsrail’le barış imkânını
zorlamak yerine Hamas’la intihar saldırısı yarışına girmesinden
yakınıyordu. Siyasete girmeye karar vermiş, ABD’de destek arayışına
gelmişti.
Üzerine atladılar. Hem Ortadoğulu, hem Batı yanlısıydı; hem
Müslüman, hem laikti; hem demokrat, hem sempatikti. Bir de üstüne
üstlük, şahane İngilizce konuşuyordu.
Ömer bir anda Washington siyasetinde bir kliğin gözdesi oldu.
Yemekler organize edildi, önemli insanlarla tanıştırıldı, haberler
yapıldı. Ama aptal değildi. Kısa zamanda kullanıldığını,
kendisinden istenen taahhütlerin Filistin halkının hayrına
olmayacağını anladı. Dertliydi. Bir gün buluştuk, “Benden
Filistinlilerin geri dönüş hakkından vazgeçmemi istiyorlar. Bunu
yapamam” dedi.
Aslında Ömer’den istenen, onlar sigarasını yakabilsin diye kendi
evini ateşe vermesiydi.
Düşüşü, çıkışı kadar hızlı oldu. Bir anda Washington’da o davetler,
tatlı muhabbetler kesildi. “Bu da olmadı” diye bir kenara atıldı.
Bu arada Filistin yönetimi, genç işadamının siyasete soyunmaya
kalktığını duyup uyduruk bir davadan ülkedeki mal varlığına el
koydu. Ürdün’deki ailesi tehditler almaya başladı. Ömer’in pat diye
ABD’de vize sorunu çıktı. Parası, pulu bitti. Kanser oldu.
Bütün bunları hatırlamama neden olan, Suriye’de gözümüzün önünde
cereyan eden “büyük oyun”. Geçen yazımda belirttim: Türkiye’nin
kendi sınırlarını IŞİD’den temizlemesi, hatta sınırda bir cins
güvenli bölge kurması yanlış değildir; ancak Suriye’deki
stratejimizin asli olarak Kürtleri geriletmek ve Kürtlere karşıtlık
üzerine kurulması, yanlıştır.
Washington, son bir yıl içinde büyük bir maharetle Türkiye ve
Kürtler arasındaki rekabeti kendi avantajına çevirdi. Kâh onla
ittifak yaptı; kâh öbürüne göz kırptı. Nihayetinde istenen oldu:
Türkler ve Kürtler, IŞİD’e karşı gönüllü kara gücü oldu; ABD
askerlerinin hayatı tehlikeye girmedi.
Bu trend, yani Washington’un “müşteri kızıştırma” taktiği,
önümüzdeki dönemde de inişli çıkışlı devam edecektir. Ankara’nın ve
Suriyeli Kürtlerin anlaması gereken, birbirleriyle barışmadıkları
sürece bu büyük oyunda piyon olarak kalmaya mahkûm olduklarıdır.
Nihayetinde bu coğrafyada Türkiye ancak ve ancak Kürtlerle, Kürtler
ise Türkiye’nin desteğiyle güven içinde yaşayabilirler.