Cuma günü İran, Rusya ve Türkiye devlet başkanları üçlü bir
zirve için Tahran’da bir araya gelecek. Bu üçlü, Suriye’nin
geleceğini şekillendirmek için kurulan Astana süreci adlı
mekanizmayı oluşturuyor.
Geçmiş toplantılarda olduğu gibi, eminim cuma günü de
Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı Hasan
Ruhani ve Tayyip Erdoğan, bol gülücüklü
fotoğraflar verecek, muhtemelen yine ellerini birleştirip dünya
âleme “Bakın aramızdan su sızmıyor” mesajı vereceklerdir.
Ancak siz de biliyorsunuz ki bu tablo tam olarak gerçeği
yansıtmıyor.
Neden mi? Bu üç ülkenin liderleri, ne Suriye’nin geleceği, ne de
yaklaşan Idlib operasyonu konusunda aynı sayfada. Rusya’nın Astana
sürecini başlatmaktaki amacı, Esad rejiminin
Suriye üzerindeki hâkimiyetini meşrulaştırmak ve ABD’nin Suriye’de
yayılmasını önlemekti. Türkiye’yi yanına almak Rusya için büyük bir
stratejik kazanım oldu. İran ise, Suriye’deki varlığını
meşrulaştırmak ve kendisine yönelik ABD ablukasını politik düzlemde
kırmak istedi.
Peki ya Türkiye? Türkiye, Suriye’nin geleceği konusunda Rusya ve
İran’la benzer düşündüğü için değil, ABD’yle ilişkileri çok
kırılgan hale geldiği için Astana sürecine “mecbur kaldı”. Suriyeli
Kürtlerin hâkimiyet alanını daraltmak ve Afrin operasyonunu
yapabilmek için, çok da arzulamadığı bazı kararlara evet dedi.
Hepimiz biliyoruz ki, Ankara’nın bu tabloda yer almasının nedeni,
bir an önce Esad rejiminin Suriye’deki varlığını pekiştirmek
değildi. Türkiye’nin amacı, Washington ve YPG arasındaki ittifakın
oyun alanını daraltmak, ABD’ye “Bakın başka alternatiflerim de var”
demek ve ileride kurulacak masada daha güçlü bir biçimde yer
almaktı.
Haliyle gelinen noktada bu üç ülke, Suriye’nin geleceğinde ortak
karar alıyor olsa...