Şefkat duygularınızı kamçılamak için 743 gün diye de
yazabilirdim. Hatta saate, dakikaya yayarak iyice abartabilirdim.
Ama gerek yok.
Şu anda yazısını okumakta olduğunuz yaşlı gazeteci 25 ay 13 gündür
izin yapmadan Cumhuriyet’te elini taşın altına sokanlar arasında
yer aldı.
Arada birkaç günlük kaçamakları izinden saymayın. Tırmık yine
yazıldı ve her kaçamakta “Arkadaşların hapisteyken ya da işbaşında
olanlar bedensel ve ruhsal sınırlarını zorlayarak çalışmakta iken
sen hayta geziyor, kaytarıyorsun” diye özetlenebilecek bir suçluluk
duygusu yakasını hiç bırakmadı; o birkaç günlük kaçamakları berbat
etmeye yetti.
Galiba anlaşılmıştır: İzin yapacağım.
Üç hafta yokum. Tırmık da yok.
İzin boyunca bilgisayarın kapağını kaldırmayacağım; cep telefonu
kapalı kalacak, televizyonla zaten yıllardan beri küsüm.
Yani sahici bir izin...
Çok güzel bir üç hafta olacak.
Geceleyin toprağa sırtüstü uzanıp yıldızları sayacağım. Oldum
bittim merak ederim, göreceğiz bakalım gökte kaç yıldız varmış.
Ardından çocukluğuma dönüp annemin bana öğrettiği gibi gökte
Büyükayı’yı, Küçükayı’yı, Kutupyıldızı’nı yeniden arayacak ve
bulacağım.
Gündüzleri çıplak ayaklarımla toprakta ya da kumsalda yürüyeceğim.
Bir Ege çocuğuyum ben. Çocukluğumda yazın tümüyle kırsalda
yaşardım. Bütün dikenlerin, otların adlarını bilir ve hemen
tanırdım. Şimdi tümünü saymakta bile zorlandığım sadece adları
kaldı. Zılcan dikeniyle, Pampıl’la, Kanyaşı’yla, Pıtrak’la, arsız
Ayrık otuyla yeniden buluşacağım.
Sonra kıyıya inip karabat...