Haber bu kadar yalın ve korkunç: “Kahraman” polisimiz ve ordumuz
44 çocuk teröristi etkisiz hale getirdi. Dahası 64’ü de yaralı.
Onların kimileri de yaşam boyu etkisiz kılındı.
Bu kadar kısa ve yalın bir haber yetersiz mi kaldı?
Peki, buyrun Hümanist Büro tarafından hazırlanan rapordan biraz
daha ayrıntı:
“...26 Temmuz - 30 Kasım 2015 arasında, Diyarbakır, Şırnak, Ağrı,
Istanbul, Mardin, Van, Ankara, Hakkâri ve Adana illerinde en küçüğü
35 günlük bebek, en büyüğü 18 yaşında olan en az 44 çocuk hayatını
kaybetti...”
Bu da mı yetersiz. Buyrun bir ayrıntı daha:
“... Çocukların ölüm ve yaralanma sebepleri şöyle: Operasyon veya
çatışmalar sırasında vurularak, gösteriler sırasında vurularak,
bomba patlaması sonucu, sivil alanlarda bulunan mühimmatın
patlaması sonucu, hasta olup hastaneye götürülemediği için, sokağa
çıkma yasağı sırasında parkta veya evin önünde oynarken vurularak,
eve isabet eden kurşun veya patlayıcı ile vurularak, polisten
kaçarken apartmandan düşerek, polis tarafından dövülerek, açılan
ateşte vurularak...”
Ne dersiniz?
Oturup ağlasak mı, başımızı öne eğip utansak mı, yoksa dikilip
bağırsak mı?
***
Ey okur, hele hele bana e-mektuplar atıp “Ne yani hendek kazan,
devlete başkaldıranlara çiçek mi yollasaydılar” diye soran ya da
“Geyilla çocuklar geyillacılık oynuyoymuş da, Aydın amcaları onları
pek seviyoymuş da...” diye akılları sıra laf dokunduran
okurlar...
Demokratik özerklik ya da yeni benimsenen adıyla “özyönetim”
hedefinin siyasal bir mücadele konusu olduğunu göz ardı edip “Biz
özyönetim ilan ettik, oldu da bitti” diyen, devletin tepkisini zor
kullanarak göğüslemeyi seçenlere sözüm çok.
Ama bu söz “Öyle yaparsanız devletin de cevabı böyle olur işte”
diye tepeden bakan, devleti hukukla değil zorbalıkla
tanımlayanların ideolojik tuzağına düşmekten kesinlikle kaçınan bir
sözdür.