Nihayet Abdullah Gül konuştu. Bir başka “kurucu baba” Bülent Arınç’ın deyimi ile “Biz’ler ben” olduğundan beri Gül’e epey umut bağlandı. Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye, bu mümkün olamayacaksa Tayyip Erdoğan’sız bir AKP umudu besleyenler için Abdullah Gül hep bir umut kapısı oldu.
Yer yer bunu hak ettiği de oldu. Erdoğan’ın çarpık demokrasi anlayışı ve olmayan demokrasi kültürüne karşı Gül demokratik denebilecek çıkışlar yaptı.
Yaptı ve sustu.
Epey sustuktan sonra, Erdoğan’dan yine yenilmesi yutulması zor bir “inci” gelince Gül yine konuştu ve sonra yine sustu...
Çok susup az konuştuğu aylardan hatta yıllardan sonra nihayet kamera karşısına geçti. Geçerken de en “uysal” haber kanalını tercih etti. Sorulması gereken yakıcı soruları sormamayı artık meslek alışkanlığına dönüştürmüş bir TV moderatörünün sorularını yanıtladı.
Sizi bilmem. Ben soluksuz, “Aman bir cümle, bir ima kaçırmayayım” titizliği ile izledim.
Program bitti. Televizyonu kapattım. Arkama yaslandım ve kendi kendime sordum:
-Ne dedi?
Kendimi kendim cevapladım:
-Hiçbir şey... Birçok şeyi der gibi yaptı ama kesin, açık seçik hiçbir şey söylemedi. Bundan böyle nasıl bir siyasal yörünge izleyeceğine karar vermemiş biri gibi konuştu...
***
Ertesi gün, ben, Gül söyleşisinden niyet okuyup bazı somut sonuçlar çıkarmaya çalışan meslektaş haberlerini okurken yazılı medyada değil görsel medyada ekmeğini çıkaran bir meslektaşım (Adı lazım değil. Durup dururken oğlanı yakmanın âlemi yok) telefon etti: