Biliyorsunuz, bu yazı çarşamba günü yazılıyor siz perşembe günü
okuyacaksınız.
Günlerdir aklım fikrim OHAL’de. Kişisel ve mesleki deneyimlerimden
biliyorum. OHAL ile sıkıyönetim arasında uçurum filan yok. Birinde
astığı astık kestiği kestik olan bir sıkıyönetim komutanı olan bir
generaldir, ötekinde OHAL yetkileri ile donatılmış bir vali.
Hayatın tüm renklerini siyah ya da beyaz keskinliğine indirgeyen,
yurttaşları, kurumları, kuruluşları “dost ya
da düşman” sığlığında kavrayan bir general ile OHAL
valiliğine uygun görülmüş bir sivil(!) arasında “biri ötekini
aratabilir”diyeceğim ve bu yanlış olmayacak.
Gün o gün olsa sıkıyönetim komutanları ve olağanüstü hal valileri
üstüne kişisel ve mesleki deneyimlerinden süzülmüş yaşam dilimleri
aktarıp keyifli bir Tırmık yazmak isterdim. Ama gün o gün
değil.
Bu satırlar yazılırken Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı henüz
bitmemişti. Ardından Bakanlar Kurulu toplanacak. O kimbilir kaçta
bitecek?..
Ne olup biteceğini, önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda (ve
evet: yıllarda)başımıza geleceklerin ana çizgilerini ancak MGK ve
ardından toplanacak Bakanlar Kurulu kararlarından
öğrenebileceğiz...
Ama bu Tırmık en çok 25 dakika sonra bitecek. Uçarı
kaçarı yok. Yazıişlerinin zebanileri biraz tepeme
dikilecekler...
“Eyyy gazeteci, ey Engin Efendi,
Tırmık niyetine bize mesleki sıkıntılarından nedemeye söz
ediyorsun? Varsa bir diyeceğin söyle de okuyalım. Lafı
geveleyip uzatıpköşeyi doldurmaya çalışıyorsun”
diyeceksiniz.
Haklısınız.
Ama valla “var bir diyeceğim”...
OHAL koşullarında “halimizi” yazmaya, başka da bir konuda
yazmamaya kararlıyım.
Ama MGK toplantısı... Ama Bakanlar Kurulu toplantısı...
Amaaaaan, ya herru ya merru!..