Sınırlı, kısıtlı, aksak, şaşı, kör, topal da
olsa, darbelerle sık sık önü kesilmiş de olsa işleyen bir
demokrasinin kırıntılarına bile muhtaç olduğumuz günler yaşıyoruz.
Devletin dizginlerini tümüyle ele geçirmiş, devletin üç temel
bileşenini, yasama, yürütme
ve yargı
erklerini tek elde toplamanın somut
adımlarını günbegün atan bir saldırının kuşatması
altındayız.
Böyle günlerde demokrasiyi, özgürlükleri, adaleti savunan her
adımı, çok küçük, çok yetersiz bile olsa desteklemek bizler için
yakıcı bir yurttaşlık ödevi...
Bu bağlamda CHP’den önemsenmesi, hele hele asla küçümsenmemesi
gereken adımlar geliyor.
“Adalet Yürüyüşü” bunlardan biriydi. “Klavye
silahşörleri” epey saldırdı ama Maltepe’de yürüyüşü noktalayan
ve CHP üyelerinden, yandaşlarından ibaret
olmayan dev bir kitlenin buluştuğu miting
sonrasında seslerini epey kıstılar.
Birkaç paragraf yukarıda
“Demokrasiyi, özgürlükleri ve
adaleti savunan her adımı
desteklememiz gereken günlerdeyiz”
dendi. Bu tutumda ısrarlı ve inatçı olsak gerek. Ancak bu, dostça
ve yapıcı eleştirilerden uzak durma anlamına gelmiyor.
***
Şimdi Adalet
Kurultay’ı üstüne birkaç not.
Adalet Yürüyüşü sırasında “Ekmeleddingiller”e büyük ölçüde
uzak duruldu. Ancak Adalet Kurultayı
sırasında sağ
muhafazakâr siyasal
çizgilere yakın, Kürt
siyasal hareketine, kendini “radikal demokrat” olarak
tanımlayanlara ve CHP’nin solunda
konumlananlara uzak durma
eğilimi ağır bastı.
Kurultay toplantılarından, atelye çalışmalarından birçok örnek
bulunabilir. “Kimler oradaydı” sorusu kadar “Kimler ve
neden orada yoktu, davetli mi
değillerdi” sorusu önemli ve anlamlı. Umarım ve dilerim CHP
üst yönetimi bu eksiklerle hesaplaşacaktır.
Ancak daha temel bir sorun var: CHP üst yönetimi epeydir
“muhafazakâr sağ” diye tanımlanabilecek siyasal kesimlere,
hareketlere ve partilere aşırı önem veriyor.
Bu sadece cumhurbaşkanı adayı
olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu,
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için MHP
kökenli Mansur Yavaş’ı bulup
CHP’lilere ve AKP’ye oy vermeyecek öteki seçmenlere dayatılmasından
ibaret değil.