Birkaç gündür “Varna Doruk Toplantısı” ile yatıp kalkıyoruz.
Erdoğan Varna’da AB liderleri ile buluşacak,
sorunlar masaya yatırılacak, anlaşılan, anlaşılamayan konular
tartışılacak falan filan...
Anlaşılan “yatıp kalkan” sadece bizmişiz. Almanca, İngilizce,
Fransızca medyada Varna buluşması birinci sayfadan görülmeye değer
bir haber olarak bile yer almıyor.
Zaten bu bir “doruk toplantısı” değil, AB’nin dönem başkanı
Bulgaristan’ın Başbakanı Boyko Borisov’un ev
sahipliğinde Avrupa Konseyi Başkanı, Polonyalı siyasetçi
Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Lüksemburglu
siyasetçi Jean-Claude Juncker ile Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir “çalışma
yemeği”nde buluşmasıydı.
Buluştular, konuştular, sonra da kameraların karşısına geçip sade
suya tirit açıklamalar yapıp dağıldılar...
Buluşma öncesinde AKP medyasında “atış serbest” misali art arda
sıralanan beklentiler konuşuldu mu, yoksa üstünde bile durulmadı mı
bilmiyoruz.
Buluşmanın ardından düzenlenen basın toplantısında liderlerin
hepsinin önlerindeki metinden okudukları, metin dışına çıkmamaya
özen gösterdikleri açıklamalardan süzülebilen üç nokta var:
Bir: Avrupa Birliği için çok önem taşıyan
mültecilerin Avrupa’ya akmasının önlenmesi.
Erdoğan’ın bu konuda “Verin milyar dolarları biz de mültecileri
bizim memlekette tutalım. Yoksa açarız kapıları...” dediği
anlaşılıyor.
AB’nin iki ana kurumunun başkanları da “Tamam. 1.8 milyar verdik.
Gerisi de gelecek. Yeter ki mültecileri bizden uzak tut”
dediler.