Yazı, konu, zaman sıkıntısı yaşandığında
“bir okur mektubu”nu köşeye koyup günü
kurtarmak
gazete yazıcılığı mesleğinde sık değilse bile
kullanılan bir yöntemdir.
Siz siz olun, bugünkü Tırmık’ı da aynı
sepete koymayın.
OHAL bahanesi ile tutuklulukları mutlak ve
insafsız bir yalıtılmışlıkla taçlandırılıp sesini duyurma
olanağından kesinlikle yoksun bırakılan meslektaşlarımız var. Bizim
Cumhuriyet tayfasının elle yazıp, avukat görüşlerinde
yazdıklarını sesli okuyup avukatlarına yazdırdıkları bazı notları,
paragrafları sizlere aktarıyoruz.
Bir de bu olanaktan da yoksun olan meslektaşlar
var. Biri Deniz Yücel. Hani “die Welt”
gazetesinin Türkiye temsilcisi. Tutukluluğu 100 günü çoktan aştı.
Bugünkü Tırmık’ı o yazdı.
Buyrun.
***
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, geçen hafta Brüksel’deki NATO zirvesi dönüşünde
uçağında bulunan gazetecilere Şansölye Angela
Merkel ile gerçekleştirdiği görüşmeden söz etmiş.
Merkel’in benim serbest bırakılmamı talep etmesi üzerine Erdoğan,
Hürriyet’teki habere göre şöyle demiş: “Kendilerine
‘Sizde çok Deniz var, ben size bunların
dosyalarını da verdim’ diye hatırlattım.”
Çok ilginç bir yanıt.
Acaba Almanya’da her iki ülkenin vatandaşı olup
Türkiye medyasında çalışan ve hapsedilen kaç tane gazeteci
var?Üstelik sadece haberleri ve köşe yazıları yüzünden tutuklanan?
Zamanaşımına uğramış yazılar “suç” sayılarak, yanlış
çeviriler esas alınarak cezaevine gönderilen, orada tecrit altında
tutulan? Ortada bir iddianame bile yokken Alman Devleti’nin en
tepesindeki kişi tarafından “ajan” ve “terörist”
ilan edilen kaç Türk gazeteci var?
Yok tabii ki.
Bu açıklama ancak şöyle bir mantığa
dayanabilir: “Karşı taraf, benim salıverilmemi istiyor. Bu
taraf ise, Türkiye’de aranıp Almanya’ya sığınan bazı kişilerin
iadelerini istiyor. Bu iş ancak takasla olur.” Böylesi bir
hesap, benim 100 günü aşkın bir süredir
rehin tutulduğumu gösterir.
Fakat bu hesap tutmaz.