Biliyorum, başlık biraz zor anlaşılıyor ama, dünkü Tırmık’ın başlığı “Anlatbakalım TAK” olunca kafiyenin şehvetinden kurtulamadım.
(Bakın önyargım yok. Sizlere sizin sevdiğiniz ve hak etmediğiniz ad’la sesleniyorum).
Ey AK’lar,
Kendilerini “Özgürlük şahini” diye adlandıran ve gerçekten de “şahin”likte sınır tanımayan, “güvercinler”in sesini kısmayı marifet bellemiş örgütün Dolmabahçe Stadı’nda bombalar patlatıp 44 yurttaşımızın canını aldığı saldırının ardından sesiniz epey yüksek çıktı, çıkıyor.
İlkokul çocuklarının eline idam ipi tutuşturup fotoğraflar çektiren öğretmeninizden Kürt siyasal hareketinin parlamenter demokrasi zemininde mücadele eden yasal partisi HDP’yi “terör örgütü” ilan edip cadı avı başlatan medyanıza, nasılsa devlet adamı olduğunu ve yemin ettiği anayasada “hukuk devleti” ilkesinin yer aldığını umursamayıp devletin intikam alacağını ilan eden bakanınıza kadar büyük bir kesiminiz Dolmabahçe’deki kalleş saldırıyı da “Allah’ın lütfu” sayıyorsunuz...
Ne yaptığınız, neden böyle yaptığınız, ülkenin derin acısını neden siyasete meze kıldığınız üstüne bu yazıda bir şeyler söyleyecek değilim.
Gelin, yakıcı bir soruya sakin sakin, bağırıp çağırmadan, sövüp saymadan cevap arayalım.
***
Çok gerilere gitmeyelim. Şu ya da bu sebeple Kürt sorununu silahla değil müzakere ile, anlaşma ile, kestirmeden söyleyeyim “barışçıl yöntemlerle” çözme yönünde bir eğilim benimsediniz.
O kadar ki ünlü “Dolmabahçe mutabakatı” açıklandığında “Reis”iniz “Bu benim yıllardır hasretle beklediğim bir çağrıdır” dedi.
İyi dedi.
Güneydoğu’dan asker tabutları gelmez, Kürt evlerinde “taziye evleri” kurulmaz oldu.
Gel gör ki “Mutabakat”tan sadece iki ay sonra, 24 Nisan 2015’te sizin Reis yine konuştu:
- Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil. Bu iktidarın terör örgütüyle bir mutabakatı söz konusu değildir, olmamıştır...