Kişisel sorunlarımı gazete köşesine taşımayacak kadar deneyim
kazandığımı sanıyorum. Ama bugün kendimi tutamayacağım. Kendimle
ilgili müjdeli haber aldım. Pek keyifliyim.
Hani Cumhuriyet davasında, başkanı ödül olarak Yargıtay üyeliğine
yükseltilmiş 27. Ağır Ceza Mahkemesi hüküm kesmişti ve biz 12
Cumhuriyet çalışanı en düşüğü 2 yıl 6 ay, en yükseği 8 yıl 45 gün
olmak üzere hapis cezalarına mahkûm edilmiştik. Bu paylaşımda
Akın Atalay en yüksek cezayı aldı. Murat
Sabuncu, Ahmet Şık ve benim payıma da 7
yıl 6 ay düştü.
Şimdi dosya önce istinaf mahkemesinde, ardından da Yargıtay’da ele
alınacak.
Sonuç ne olur?
Nasıl bilebiliriz ki?
Ülkede hâlâ hukukun hiç olmazsa kırıntılarının var olduğuna
inananlar “Abi olacak iş değil. Kesin beraat çıkar Yargıtay’dan”
demekteler. O kırıntıların da epeydir yok edildiğini ve yok
edilmekte olduğunu düşünenler ise “Ne Yargıtay’ı abi. Karar
siyasiydi sonucu da siyasi irade belirleyecek. Siyasi irade kim
diye sormayacaksın herhalde…” diye başlayan cümleler kurup
ağzımızın tadını kaçırmaya çabalıyorlar…
Ancak şimdilik dışarıda olmanın tadını çıkarıyoruz. Kendimden söz
ederken “Evli, bir çocuklu, yedi buçuk yıla hükümlü” diye soğuk
şakalar yaptığım bile oluyor.
Derken…
Derken eskinin Cemaat’i, bugünün FETÖ’sü olan örgütlenmeden olan ve
olduğunu saklamayan, tanımadığım ancak ağzının fena halde köpürdüğü
kolayca anlaşılan birinden uzunca bir mektup aldım.
Hepsini buraya aktaramam. Sığmaz. Ama birkaç öfkeli, bir de
müjedeli paragrafı sizlerle paylaşmalıyım. Yazım hatalarını, düşük
cümleleri filan hiç düzeltmede...