Nuriye
Gülmen ve Semih
Özakça…
İçinizde “Bunlar da kimdi” diye soran
olmadı değil mi?
İki genç eğitimci, kanunsuzluğa kapıları ardına
kadar açan kanun hükmünde kararnamelerden biriyle işlerinden
çıkarıldılar, işsizliğe ve açlığa “mahkûm” edildiler.
Bundan 166 gün önce çok yalın bir taleple açlık grevine başladılar:
“İşimi geri verin!”
Dirençlerini kırmak, tümüyle demokratik,
tümüyle şiddetten arındırılmış eylemlerini bitirmek için devletin
zor kullanma gücü devreye girdi ve devreden hiç çıkmadı. Sonunda
devlet iki yurttaşının demokratik taleplerini cevaplamak yerine
onları susturacak, hak arama eylemlerini gözlerden uzak tutacak
kestirme bir yola başvurdu. Gülmen ve Özakça 90 gün önce
tutuklandılar.
Şimdi hapisteler ve gardiyanların insafına terk
edildiler. Gardiyanların “insaf” ölçüleri de 90 gündür
sahici gazetelerin haberlerinde apaçık
yansıyor.
Şu cümle önceki gün iki eğitimcinin avukatından
geldi:
“Nuriye’nin sağlık durumu önemli bir eşikte
ve Nuriye açısından artık her şeyi bekleyebilir bir
pozisyondayız.”
Ne demek “her şeyi bekleyebilir bir
pozisyonda” olmak?
Hayır, hemen ölüm demek değil. Önce tıp
dilinde “Wernicke-Korsakoff
sendromu” diye adlandırılan
aşama var. Ölümden de beterdir. Bilinç ve yaşamsal önemde beyin
işlevleri geri dönüşsüz yok olur. 1996’nın ölüm oruçlarından bugüne
böylesine ölümcül sakatlıklarla yaşayan pek çok genç (artık genç de
değiller üstelik) tutuklu ve hükümlü var.
***
Artık besbelli AKP iktidarı iki genç
eğitimcinin açtığı bayrağı görmemeye, onların talepleriyle
ilgilenmemeye, onları birer “terörist” olarak damgalayıp
kamu vicdanında mahkûm etmeye
kararlı.
AKP’den başka bir tutum bekleyen de yok
zaten.