Bıkanınız, “Bu gazeteci de başka konu bilmiyor, yazmıyor” diye
yakınanınız varsa yakınmasın. 24 Haziran öncesi yurttaş olarak,
seçmen olarak, gazeteci olarak, gazete okuru olarak yani hepimiz
için kolları sıvama günleri. Başardık başardık, başaramadık
ülkemizin üstüne çökmüş bir karabasan kalıcılık kazanacak.
Hayır, AKP Reisi Recep Tayyip
Erdoğan’dan söz etmiyorum. Kişi olarak o başkanlık
seçimini kaybedebilir ya da kazanabilir. Kazanırsa bu sonuç onun
kişiliğinden bağımsız ama onun kişiliğinde simgeleşen bir siyasal
iktidar demektir: Siyasal İslamın iktidarı.
İlle bir başlangıç tarihi belirtilecekse, II.
Mahmut’un 1826’da yeniçeri ocağını zor kullanarak
ortadan kaldırıp yerine “Batı türü” bir orduya yönelmesinden
itibaren bu topraklar üstünde siyasal İslamın adım adım iktidarı
kaybetmesi süreci başladı. Tarikatların, tekkelerin, din ulemasının
siyasal ağırlıkları gitgide zayıfladı.
1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte bu süreç siyasal İslamın
iktidardan uzaklaştırılmasının son adımı oldu. CHP’nin tek parti
iktidarından Menderes (DP) iktidarına, oradan
Demirel’in (AP) iktidarına, kısa süreli, değiş
tokuşlu Ecevit - Demirel iktidarlarından 12 Eylül
rejimine, Nakşibendi tarikatı müritlerinden
Özal’ın iktidarına, 90’lı yılların dağılıp
düzülen, yine dağılıp yine düzülen koalisyonlarına kadar büyük
değişiklik yaşanmadı. Laiklik ve parlamentonun üstünlüğü ilkesi
devletin temel ilkeleri olarak iyi kötü korundu, savunuldu ve
yaşatıldı.
Taaa 2002’ye kadar.
2002 Kasımı’nda AKP tek başına iktidara geldi. İlk yıllarını
MGK’nin egemenliğini kırmak, olası bir darbeyi önlemek hesabı ile
Avrupa Birliği ile iyi, sıcak...