O neydi o öyle?
Milletçe soluğumuzu tuttuk ve papatya falı açtık:
-Obama, Tayyip Erdoğan’la görüşecek… Obama, Tayyip
Erdoğan’la görüşmeyecek…. Görüşecek… Görüşmeyecek…
Görüşecek…
Sonunda görüştü. Hem de tam elli dakika.
AKP’nin düdüğünü çalan ve sadece o düdüğü çalan ve sadece o düdüğü
çalmayı bilen gazetemsi, televizyonumsu medyada bir sevinç, bir
sevinç…
Meğer çok korkarlarmış. “Ya görüşmezse” diye tırnak
kemirip yürek hoplatırlarmış.
O yüzden gazetemsilerinde görüşme fotoğrafını çarşaf çarşaf;
televizyonum sularında tekrar tekrar yayımladılar.
***
Muhalif ya da muhalefetimtrak medyanın hali de bir başka
yürekler acısıydı. Son dakikaya kadar kahramanca(!)
direndiler:
Görüşmeyecek…. Herkesin katıldığı toplantı sırasında geçerken bir
sırtını okşar belki, o kadar… Yok yok Washington’ı en iyi bilen,
bilmem ne konseyinin başkan yardımcısının görümcesinin eltisi
söyledi, görüşmeyeceklermiş… Kesin bilgi: Görüşme yok… Şey, görüşme
ihtimali belirdi ama kesinleşmedi ki, valla kesinleşmedi…
Sonunda görüştüler. Hem de tam elli dakika.
Peki ne görüşüldü. Özellikle Obama “O”na ne
dedi, “O” Obama’ya ne cevap verdi?
Gazetelerde birkaç bilgi kırıntısı var. Anlaşılan Obama tatlı sert
fırça atmış, basın ve düşünce özgürlüğünün önemine ve değerine
işaret etmiş. Ama besbelli ki “stratejik partner”ini üzecek,
alınganlığına yol açacak, hırpalayacak cümleler kurmamaya özen
göstermiş….
Yani Ortadoğu ABD’nin öngördüğü biçimde ve yönde yeniden
düzenlenirken bunu Türkiye’siz yapamayacağını ya da Türkiye ile
daha kolay yapacağını bilen bir ABD başkanından bekleneni
yapmış…