Washington seferinden dönen Cumhurumun
Başkanı, ayağının tozuyla TÜSİAD seferine çıktı.
TÜSİAD’ın en yüksek organı sayılan Yüksek
İstişare Konseyi toplantısında Türkiye’nin en iri kıyım
işadamlarına, işkadınlarına konuştu.
TÜSİAD Başkanı’nın ölçülü ve utangaç açış
konuşmasındaki OHAL’in kaldırılması dileğine okkalı bir cümle ile
karşılık verdi.
Aslında baklayı ağzından çıkardı:
“Her şey huzura, refaha kavuşmadan
OHAL’i kaldıramayız.”
Buyrun buradan yakın.
Demek ki OHAL hiç kalkmayacak. En azından beni
çıkaracak.
Torunum OHAL’siz bir Türkiye görür
mü?
Emin değilim.
Koşula baksanıza: “...huzura ve
refaha kavuşmadan.”
Halk deyişidir, ölenin ardından “Huzura
kavuştu” derler.
Gazetelerdeki ölüm ilanlarında sık sık okuruz:
“... Ebedi istirahatgâhına defnedildi”.
Huzur ölümle geliyorsa acaba Cumhurumun Başkanı
kendisine ve tayfasına biat etmeyen, boyun eğip diz çökmeyenler
öldükten sonra huzur gelecek demek mi istedi?
Hoppalaaaa...
Ben bu tarife uyuyorum. Bu durumda benim
günlerim sayılı mı yani?
Üstelik iş benimle de bitmeyecek, huzur
gelmeyecek. Reis, Kürt sorununun barışla değil silahla çözülmesine
karar verdi bir kere. Demek ki son Kürt de huzura kavuşmadan huzur
gelemez.
Sonra Aleviler.
Son Alevi de Sünniliğe geçip namazını abdestini
kılar hale gelmeden huzurun gelmesi hayal.
Hatta son günlerde ha bire “İzmir’in
dağlarında...” türküsünü çağırıp duranlar var oldukça da
huzurun gelmesi bir hayal.
***
Buraya kadar yazdıklarımı bir daha okudum.
Korkudan saçmalıyormuşum gibi geldi bana...
Peki, diyelim korktum, evham ettim, hatta
saçmaladım.
İyi de OHAL’in kalkması “huzur”la
bitmiyor(muş) ki...
Bir de “refah”ın
gelmesi gerekiyormuş.
Cumhurumun Başkanı “refah” deyince
önce onun içinde yetişip, yükseldiği Refah Partisi’ni kastediyor
diye düşündüm. Tam “Yav Reis o Refah’ın kendisi değilse bile
zihniyeti zaten geldi, tepemize çöktü” diyecektim.
Demedim.
Tepemize çöken o Refah, yani
Erbakan’ın Refah’ı değil ki... Reis onu siyasetin
çöp tenekesine yolladı ve yerine siyasal İslam ile
küresel sermayenin bulamacı AKP’yi kurup iktidarı
aldı.
Demek ki OHAL’in kalkması için ikinci koşul
olan refah, o Refah değil. Bildiğimiz refah... Yani İskandinav
ülkeleri gibi, Kanada gibi, İsviçre, Almanya, Hollanda gibi sanayi
toplumundan refah toplumuna ulaşmış ülkelerdeki refah...
İyi de ha bire duble yol döşeyen, köprü üstüne
köprü kuran, kentlere beton kuleler diken, Boğaziçi’ne paralel bir
boğaziçi daha açacak olan ve sadece bunları yapan; etini,
buğdayını, nohutunu, samanını bile ithal eden bir ekonomiyle refah
ne zaman ve nasıl ve niye gelir acep?