Farkındasınızdır, 1 Kasım’da seçim yapılması yasal bir
zorunluluk. Ona dayanılarak bir “seçim hükümeti” kuruldu. Bu seçim
hükümetinde –artık- HDP’li iki bakanın da yer almıyor oluşu,
böylece resmen AKP’lilerle gönülden AKP’lilerden oluşan bir
hükümete dönüşmüşlüğü bu gerçeği ortadan
kaldırmıyor. 1 Kasım’da seçim var.
Gel gör ki seçimin güvenlik içinde yapılmasının koşullarını
yaratmakla yükümlü hükümet ve dizginlerini onun tuttuğu devlet
kurumları seçimi kuşa benzetmek, özgür seçim yerine AKP’ye
yarayacak bir seçime dönüştürmek üzere kolları sıvamış
gibiler.
Yani AKP cephesi seçimin yapılmasından yana. Ama o seçimden AKP’nin
tek başına hükümet kuracağı bir sonuçla çıkması gerekiyor.
Yaptıkları, yapacaklarının habercisi...
Demokrasinin özüne, özgür seçme özgürlüğüne yönelmiş bu kirli
saldırıyı boşa çıkarmak yurttaşlık görevi. 7 Haziran seçimlerinde
“Oy ve Ötesi” ve benzerleri gibi tam anlamıyla sivil girişimler
değerli deneyler biriktirdiler. 1 Kasım seçimlerinde bunu daha
yaygın, daha etkili sürdürmemeleri için bir sebep yok.
Ancak Kürt siyasal hareketinde de 1 Kasım’a yönelik teslimiyetçi,
kadere razı olmuş değerlendirmeler var. İstifa eden iki bakanın
sözlerine bakın: “Güvenlik uygulamaları seçimin yapılmasını
imkânsız hale getirmiştir”. Bu tam anlamıyla teslimiyetçi bir
mantığın kanıtı. “Özgür ve demokratik bir seçimi engellemek için
atacağınız her adımı boşa çıkaracağız. 1 Kasım’da bu ülkede sahici
bir seçim yaptıracağız” diye kükremek yerine “Seçimi yapılamaz hale
getirdiniz” diye mızmızlanmak en hafif deyimi ile
ayıptır...