Bumerang Avustralya yerlilerinin kullandığı bir av silahı.
Mesela bir kuş sürüsüne doğru fırlatılıyor, uçuşan kuşların
birinden birine çarpıp indiriyor; sonra döne döne yine avcının
yanına geliyor. Avcı hünerliyse yere düşürmeden “silahını” kapıyor
ve bir başka kuş sürüsü için yeniden kullanıyor.
Ama ya avcı hünerli değilse?
Mesela “Ne biçim fırlattım ama di mi” diye yayık yayık sırıtarak
arkadaşlarına bakıyorsa, bumerang gelir donk diye avcının kafasında
patlar.
Bu yazıyı okuyan herkesin yaşı uygun; hatırlayacaklardır.
1990’larda bilimsel-teknolojik bir devrim başladı. Yarı iletkenler,
uydu ve çip teknolojilerindeki devrimsel sıçramalar yeryüzünde
iletişimin ve bilişimin sadece hızını değil niteliğini de
değiştirdi.
Bırakın akılsızını, akıllı cep telefonları bile ona buna fiyaka
yapma, “Bak benim neyim var” diye şişinip hava basma aracı olmaktan
çoktan çıktı. Neredeyse “herkesin” eline düştü
Yedi yaşındaki torunuma bir zamanlar cep telefonu diye bir aygıt
olmadığını söylediğimde “Dedem benimle dalga geçiyor” dercesine
suratıma baktı.
Benim kuşağım iletişim ve bilişim teknolojilerindeki değişimleri,
sıçramaları, yenilikleri izleyemez hale geldi. 90’lı yılların
bilgisayarlarını (mesela o sadece bir megabyt bellekli efsane
Atari’leri) kağnı arabası derekesine indirgeyen iPhone’lar, Samsung
Galaksy’ler artık her ihtiyaca cevap veren dev kapasiteli
bilgisayarlara dönüştü. Birkaç futbol sahası büyüklüğündeki
hangarlara sığmayacak belgeler pul büyüklüğündeki bir çipe
depolanabiliyor...
Bu dallarda at koşturan şirketler, geleneksel sanayi şirketlerini
solladı geçti. Kapitalist sistemin pek sevdiği “başarı hikâyeleri”
artık ağır sanayi ya da finans sektörlerinde değil, bilişim ve
iletişim sektörlerinde anlatılıyor. Genç kuşaklar için idoller
artık otomotiv CEO’larından, finans guruları arasından ya da petrol
CEO’larından değil, Microsoft’un, Google’ın, Apple’ın buluşlu
bilişli patronlarından seçiliyor.
***
Teknolojideki bu gelişmeler, bu devrimsel sıçramalar küresel
şirketlerin dünyaya hükmedebilmelerini kolaylaştırıyor. Yedi gün 24
saat açık borsalar finans dünyasının işleyişini kökünden
değiştirdi. Sermaye engelsiz kısıtsız bütün yerküre üstünde
gönlünce at koşturuyor. Ülkeleri batırabiliyor, ülkeleri
yönlendirebiliyor, hatta yönetebiliyor.
Ama bu gelişmeler, devrimsel sıçramalar kendi zehrini de doğuruyor.
Kapalı kapıların ardı artık hiç de güvenli değil. Küresel
şirketlerin yönetim odalarında, devletlerin bakanlar kurulu ya da
genelkurmay odalarında alınan uğursuz kararlar artık sır olarak
kalamıyor.