Bu bir keyif yazısı. İşçilerle, işçi sınıfı ile
ilgilenmiyorsanız, hemen atlayın bir başka arkadaşımın yazısına
geçin.
Bursa Ovası iki üç gündür fıkır fıkır. Benim yüreğim de fıkır
fıkır...
Şu günlerde berbat olan sağlığım izin verse atlayıp Bursa Ovası’na
gidecek, Renault Fabrikası’nın giriş kapısına dikileceğim. Halay
çekiyorlarsa ben de halaya duracağım; devrimci türküler
söyleniyorsa, berbat sesimle ben de koroya katılacağım. Hatta
çaktırmadan Bursa mapushanesinde Nâzım
Hikmet ve arkadaşlarının sözünü yazıp bestesini
düzdüğü türküyü söylemeye, söyletmeye çabalayacağım.
Hani “Uludağ’ın eteğinde bir cehennem şehri var / bir şehir ki
burjuvalar yeşil Bursa diyorlar” diye başlayan, “Dar
sokaklarında gezer işsizlik ölüm ile / Fabrikalar ipek
boyar genç kızların kanıyla” diye süren, “Mustafa
Suphi yoldaşın dikeceğizheykelini” diye biten o devrimci
türküyü...
Biliyorsunuz Renault işçileri şalter indirdiler. Kimileri
fabrikanın içinde, tezgâhların başında kaldı. Onlardan sonra gelen
vardiya da direnişi tırmandırdı, fabrika bahçesinde, giriş kapısı
önünde omuzdaşlaştılar. Meşaleleriyle geceyi gündüze çevirdiler,
Bursa ovasında epeydir sönük duran bir ruhu,
“sınıf ruhu”nu
ateşlediler.
Komşu Tofaş işçileri birer ikişer değil biner iki biner koşup
geldi. Sonra Bursa Ovası’nın öteki fabrikalarından kopup gelen
sınıf kardeşleri halayı daha da büyüttü, uzattı.
Tek bir vardiyada 400 otomobil üreten OYAK-Renault’da üretim durdu.
İşçi sınıfının dilinde buna “Üretimden gelen gücü kullanmak”
deniyor.