Cumhuriyet, daha darbe girişiminin birkaç gün sonrasında
manşetinden haberleştirdi; gözaltı, tutuklama, ihraç dalgasının bir
askeri darbeye kalkışanların ve gözü dönmüşçesine kan akıtan, can
alanların cezalandırılmasına yönelik haklı “hukuksal – siyasal”
operasyonların hedeften şaşıp bir “cadı avı”na dönüşebileceğine
dikkat çekti.
Gelişmeler bu öngörüyü haklı çıkardı, çıkarıyor ve görünen o ki
çıkaracak...
Son haftada yaşanan gözaltı, tutuklama, açığa alma, meslekten ihraç
dalgası nicelik olarak ürkütücü. Yalnız öğretmen kesiminde açığa
alınan, ihraç edilen öğretmenlerin sayısı 50 bin sınırına yaklaştı,
belki de geçti. Polisteki, ordudaki ve yargıdaki sayılar da daha
aşağı değil.
Kamudaki hiyerarşinin dışında, bir başka merkeze, “Gülen
Cemaati”nin hiyerarşisine bağlı olan, bu paralelde davrananların
kamu görevlerinden uzaklaştırılmasına itiraz edilmese gerek.
Kuşkusuz bu bağlamda da yargı kararı, somut kanıtlara özen
gösterilmesi de gerek. Polis fezlekeleri, amir ya da memur
konumundaki birilerinin kişisel yargılarına dayanan ihbarlarla
yapılacak bir “temizlik” aslında hukuksal bir kirlilik yaratır.
Vebali de yüksek olur.
Bu zemberek boşalmasının, bu çapı durmaksızın büyüyen “temizlik
operasyonları”nın yakıcılığı kuşkusuz rakamlarla ölçülemeyecek bir
anlam ve önem taşıyor. Yani nicelik kadar, hatta nicelikten de çok
nitelik ağır basıyor.
Bugün gelinen aşamada iktidarın tepeleri bile tedirgin.
Cumhurbaşkanı’nın “At izi, it izine karıştı” cümlesinin başka bir
anlamı olamaz. Başbakan’ın soruşturmalarda özen gösterilmesine
ilişkin uyarısı da, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in “Yolda
arabasının amortisörü patlayan FETÖ’cüler yaptı diyor. Bu iş cadı
avına dönüştü” sözleri, bencileyin müzmin muhaliflerin sözüne gerek
bırakmayacak kadar açık.
Yüzlerce (binlerce?) örnekten biri: Kocaeli Üniversitesi’ndeki
acımasız, temelsiz, hiçbir inandırıcılık taşımayan, nasılsa ve
nedense rektör iskemlesine oturmuş birilerinin “Bizim gibi, uzun
boyuna kurban olduğumuz ‘Reisimiz’ gibi düşünmeyen herkes
düşmandır, tez elden hesabı görülmelidir” mantığına dayanan
kıyım...
Haydi bir örnek daha:
Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın gözaltına alınmaları...
İkisini de tanırım. İkisiyle de uyuştuğumuz ve uyuşmadığımız
fikirlere, ideolojik görüşlere sahibiz.
Gözaltı haberini alır almaz sosyal medyanın bataklık kesimlerinde
başlayan linç dalgasını umursamam. Polislerin dile getirdiği
gözaltı gerekçesine güler geçerim. Bir TV programında konuşmak suç
olarak kabul ediliyorsa kurt-kuzu hikâyesi gelir aklıma. Hani
yüklediği suçu kabullenmeyen kuzuya, “Olsun ben yine de seni
yiyeceğim” diyen kurdun hikâyesi...
***
Evet, bu “operasyonlar” hukukun konusu olmaktan hızla çıkıyor ve
siyasal intikam operasyonlarına dönüşüyor. Cadı avı sahiden de cuk
oturan bir tanım oluyor.
Üstelik “cadı kim” sorusuna inandırıcı bir cevap vermeye bile gerek
duyulmayan bir av bu...