Hatırlayın, darbe girişimi daha tam olarak bastırılmadan Tayyip
Erdoğan bu kalkışmanın Cemaat kaynaklı olduğunu ilan etti.
Cumhuriyet yazıişleri ekibi olarak meslek refleksiyle “Bu doğru mu
ve ne kadar doğru” sorusunu önümüze koyduk. Farklı kaynaklardan
darbe girişiminin sahiden Gülen Cemaati’nin yediği bir halt olup
olmadığını doğrulatmak gerekiyordu.
Ve bu kolay değildi.
Hem her kafadan ses çıkıyor, haber kirliliği kol geziyordu, hem de
güvenilir kaynaklar olup biteni açıklayabilecek sağlam bilgilerden
yoksundu.
Derken galiba darbe girişiminin ertesi günü Fethullah Gülen
konuştu. Aralarında BBC gibi güvenilir bir medya kurumunun
bulunduğu yabancı gazetecilerin sorularını Pensilvanya’daki çiftlik
evinde yanıtlayan Gülen, çok titiz, ancak kaçınılmaz soru
işaretleri doğuran cümleler kuruyordu.
“Fiilen darbeyi bin defa telin ederim. Darbe teşebbüsünü de telin
ederim. Darbe yapalım mı mülahazasına karşı da makas gibi kollarımı
açarım. Kanımı içseler bile darbeyle onların üzerine gelen
insanların arasına girer, kollarımı makas gibi açarım, ‘burası
çıkmaz sokak’ derim.”
Geniş zaman kipinde konuşuyor; genel olarak darbelere karşı
olduğunun altını çiziyordu. Ancak ortada henüz dumanı tüten,
acıları, korkuları dipdiri bir darbe girişimi vardı. O girişimi
lanetleyip lanetlemediği pek anlaşılamıyordu.
Ancak satır arası okumak her zaman doğru sonuç vermez. Hele bizim
meslekte bazen tuzak işlevi görür.
O yüzden “Kardeşim lafı geveleme, 15 Temmuz akşamı darbe
girişiminde bulunanları lanetliyor musun? Onların demokrasiye
kasteden, Meclis’i bombalayacak kadar gözü dönmüş halk düşmanları
olduğunu açıkça ifade ediyor musun” gibi soruları erteledik; toz
dumanın biraz daha yatışmasını bekledik.
Bugün darbe girişiminin üstünden iki ay geçti. İki ay içinde epey
gerçek günışığına çıktı. Bilinmezlik perdesi yer yer aralanmaya
başladı.
Darbeye fiilen katılmış, komutan tutsak almış, jete, helikoptere
binip bombalar savurmuş darbecilerin itirafları, polis ve savcılık
ifadeleri ortaya saçıldı.
Yine de meslek refleksi ve geçmiş darbe yıllarının deneyimleri ile
“Bunlar işkence altında alınmış ifadeler olabilir mi” sorularını
unutmadık. Ancak özellikle Ankara gazetecisi meslektaşların elde
ettiği bilgiler, o itirafların öyle işkence ile alınmış, polis
uydurması ifadeler olmadığını gösteriyordu.
Görüldü ki darbenin başını cemaatçi albaylar, generaller
çekiyordu.
Toplumun ve devletin her kesimi için atanmış “imamlar” darbe
sırasında kilit askeri kurumlarda talimatlar yağdırıyorlardı.
Onlara YAŞ’ta tasfiye edileceğini sezen ihtiraslı generaller ile
demokrasiyi bir belâ olarak gören, kerameti kendinden menkul bazı
Kemalist subaylar eklemlenmişti.
Ancak omurga Cemaat’ti.