Türkiye nüfusunun beşte birini barındıran 18 milyonluk bir
kentte CHP il başkanının kim olacağı elbette önemli. Sonuçta
seçilecek başkan hem il yönetimine damgasını vuracak, hem 16
Ocak’taki büyük kurultaya İstanbul’u temsilen katılacak 176
delegenin yer alacağı listede de belirleyici bir ağırlık taşıyacak.
Eh, 176 delegelik bir ağırlık büyük kurultayda da belirleyici
olur.
Yani CHP İstanbul il başkanı sadece İstanbul için değil, CHP’nin
bütünü için de önemli.
O yüzden bizim yazıişlerinin talimatıyla CHP İstanbul il kongresini
izlediğimi bilen Tırmık okurları şu anda okumakta olduğunuz
satırlara gelene kadar çoktan “Gazeteci laf kalabalığını bırak.
Başkan kim oldu onu söyle” demişlerdir bile…
Söylemem…
Çünkü söyleyemem.
Bu yazı gazeteye yollanırken daha oylamaya bile geçilmemişti.
Eğrisi doğrusuna denk gelir, sandıklar çabuk sayılır ve sonuç belli
olursa belki Cumhuriyet’in kongre haberinde sorunun cevabını
bulursunuz. Ama bu epey zayıf bir olasılık. Bence seçim sonucu gece
yarısını bulur ve o saatte gazete çoktan basılmış olur.
***
CHP İstanbul il kongresi başlarken çok sayıda başkan adayının
yarışacağı söyleniyordu. Kongrenin ilk günü bu sayı epey azaldı ama
yine de dörtten fazlaydı. Ancak ikinci günün sabahında sadece iki
aday kaldı: Cemal Canpolat ve Gökan Zeybek.
Her iki adayın da bir saate yakın süren konuşmalarını örnek bir
disiplinle, hiç yerimden kalkmadan izledim, dinledim. Seyirci
tribünleri tıklım tıklım dolu olduğundan her zaman boş yer bulunan
delege sıralarına bir “korsan eylem” koydum ve bir delege
iskemlesine çökerek başkan adaylarını dinledim. O yüzden beni
delege sanan ve kulis yapmak için eğilimimi yoklayan kimi sıkı
CHP’liler bile çıktı.
Ancak kulisçilere hiç yüz vermedim. “Henüz karar vermedim.
Konuşmaların tümünü dinledikten sonra karar vereceğim” diye örnek
partili rolü oynadım.
Şimdi siz tutup “Peki, delege olsaydın kime oy verirdin” diye
sorarsanız cevabım kısa: