Bir film seyrettim; bir belgesel
film: Kavel...
Siz seyretmediniz. Önümüzdeki günlerde, haftalarda denk
getirebilirseniz bir özel gösterimde ya da bir şenlikte
seyredebileceksiniz. Yoksa internet üstünden izlemek için biraz
bekleyeceksiniz.
Zafer Aydın - Melih Biçer ikilisinin
yönettikleri belgesel Kavel grevcilerinin öyküsünü
anlatıyor.
1963 kışında, yani grev hakkı henüz yasalaşmamışken, yasadışı
greve çıkıp grevhakkının yasalaşmasını sağlayan Kavel
işçilerinin öyküsünü...
Yasadışı grev yapan Kavel işçilerine Haliç sırtlarından kopup gelen
Demir Döküm işçilerinin, İstinye koyundan koşup gelen dok-tersane
işçilerinin sınıf
dayanışmasınıanlatıyor.
Greve çıkmış Kavel işçilerinin ardında, -polis geldiğinde bazen
önünde- kenetlenen kadın ve erkek, genç ve yaşlı bütün İstinye
halkını, Boğaz kıyılarının yoksul köyü İstinye’nin emekçilerini
anlatıyor...
Ve...
...ve benim gençliğimi, sosyalizmin önce ateşi, sonra bilimiyle
tanıştığım günleri anlatıyor..
Yani bu yanıyla bu kişisel bir yazı...
Gazetede yayımlanmasaydı bile olurdu. Denk geldi
yayımlanıyor...
***
1963 kışı çok sertti. Erzincan’ın kuzeyindeki bir dağ köyünde
daha da sertti. Kar yolları kapatmış, yedek subay öğretmene
mektupları, dergileri, gazeteleri ulaşamaz olmuştu.
Haftalar sonra karlara bata çıka köye ulaşan iki jandarma eri
beraberlerinde yedek subay öğretmenin birikmiş gazetelerini ve
mektuplarını getirdiler.
Önce mektuplar açıldı.
Rastlantı, ilk açtığı mektup Atilla
Özkırımlı’dandı. Türkiye İşçi Partisi’ne kuruluşundan
birkaç ay sonra aynı gün, aynı saatte üye olduğu arkadaşı “Arap
Atilla”dan.
Mektubun bir eki de vardı. “Oku, benim günlerdir dilimden
düşmüyor. Senin dedüşmesin” notuyla bir şiir.
Şair bildik: Hasan Hüseyin.
Şiirse ilk kez okunuyor: Kavel...
O şiir yedek subay öğretmenin dilinden düşmedi.
O şiir bir kuşağın, gözünü Türkiye İşçi Partisi’nde
sosyalizme açmış bir kuşağın dilinden hiç düşmedi.
Bu, bugün de böyle...
İnanmazsanız gidin o kuşaktan birini bulun ve “Kavel” deyin.
Gerisini o getirecektir: