Konuşmalarını her dinlediğimde “Konuşmasa daha mı iyi olur acep”
dediğim Başbakanımız yine konuştu: “Çözüm mözüm yok kardeşim.
Çözüm vatandaşta. O fırsatı kaçırdılar...”
Eh, bizim “fikir meydanı” Arabacılar Kahvesi’nin doğal fikir
önderi İsmail Abi de derin
analizlerini böyle dillendirirdi: “Olur mu şeker
kardeşim, Obama Suriye’de treni kaçırdı
bir kere. Ondan sonracığıma ağnadın mı, Obama’nın
derhal yapması icap edene gelirsenek...” falan
filan...
Sondan başlayalım: “O fırsatı
kaçırdılar”.
Bir fırsat kaçtığına kimsenin itirazı yok. Ancak o
fırsatı kim kaçırdı? Hani DolmabahçeMutabakatı diye
anılan ve Kürt sorununun barışçıl bir çözüme kavuşturulmasının
koşullarını içeren ortak bildiriyi çöpe kim attı? İmralı’da
kurulması kararlaştırılmış; ölçüleri, kimin masanın neresinde
oturacağı bile belirlenmiş masayı kim devirdi?
Ortadaki cümle: “Çözüm vatandaşta.”
Doğru.
Ama soralım: Son seçimde HDP’ye oy vermiş 6 milyonu aşkın seçmen,
çoluk çocukları ile hesaplarsak herhalde 15 milyonu rahat rahat
aşan bir kitle “vatandaş”mı, değil mi?
Eğer onlar da hâlâ vatandaştan sayılıyorlarsa çözüme ilişkin
tavırlarını, önerilerini oylarıyla zaten belli ettiler. Yok, onları
saymayacaksak, Kürt sorununu çözecekvatandaşlar kim
ola?
Ve ilk cümle: “Çözüm mözüm yok
kardeşim...”
“Mözüm”ü bilmem ama “çözüm” yoksa ne vardır?
Cevap tek kelimedir ve bir başka cevap seçeneği
yoktur: Savaş!..
***
Çiçeği burnunda Başbakan Binali
Yıldırım alışılmadık bir siyasetçi. Metin yazarınca
hazırlanmış metne bağlı kalarak konuşmaktan kopup kendi diliyle
konuştuğunda sevimli olduğunu bile söylemek abartı değil. Fıkralar
anlatıyor, şakalaşıyor, cümlelerini “kendi” olarak
kuruyor.
İyi hoş da konuşan yukarıda değindiğim “İsmail
Abi” değil, Başbakan. Ağzından çıkan her sözcüğü hassas
terazilerde tartarak söylemesi gerek. “Çözüm
yok”dediğinde “Savaş var” demiş olacağını fark etmesi
gerek. Ve başbakanların ödevininsavaşı değil barışı, Kürt
sorunu söz konusu ise “çözüm”ü seçmek ve sağlamak olduğunu
bilmesi gerek.
Devletin dizginlerini elinde tutan Hükümet’in savaşı seçmiş oluşuna
“Evet, biz de savaşı seçtik, şiddeti seçtik” cevabını
yapıştıran Kandil’i siyaset düzlemine çekecek
tek gücün İmralı
sakini Abdullah Öcalan olduğunu
kavraması gerek. Öcalan’a uygulanan
mutlak tecrit ile barışın değil savaşın
yoluna taş döşendiğini fark etmesi gerek...
Kürt siyasal hareketinin yasal temsilcisi, 60 milletvekili ile
parlamentoda etkili bir güç olan HDP’yi yok saymanın, dışlamanın,
diyaloğun tarafı olarak tercih etmemenin savaş kazanının altına
odun sürmek olduğunu görmesi gerek...