Şunun şurasında üç gün kaldı. Dördüncü gün mühür
basacağız.
Sonuçta şaşı kört topal da olsa 56 yıldır yürüyegelen
demokrasimizin ruhuna fatiha okuyup, siyasal
literatürde otokrasi denen, bizim meslek dilinde
kestirmeden “İktidarda bir avuç zorba” diye tanımlanan
bir rejime mi geçeceğiz belli olacak.
Böylesine yakıcı günlerde ne tartışılır, ne tartışılmalı?
Evet denmesini önerenler hangi akla hizmet evet denmesi
gerektiğini inandırıcı kanıtlarıyla ortaya koymalı; hayır cephesi
gerekçelerini ortaya koyup yurttaşlara seslenmeli değil mi?
Peki, TV ekranlarından, miting meydanlarına kadar olup biten bu
mu?
Karşımızda Cumhurumuzun başkanından hükümetimizin başkanına kadar
bütün siyaset esnafı kitleleri gaza getirme hedefine kilitlenmiş,
hamaset, milliyetçilik, idam soslarına bulanmış bir laf salatası
ile naralanmaktalar...
Nitekim sandık başı yapmamıza dört beş gün kala tartışma(ma)nın
ekseni yeni bir konuya kaydı; yeni bir soruda yoğunlaştı:
Darbe gecesi kim neredeydi?
Evet, bu kadar yakıcı sonuçlar doğuracak bir halkoylaması
arifesinde, Fatih
Sultan Mehmet İstanbul’u
kuşatmış, kenti ele geçirdi geçirecekken “Meleklerin kanadı
var mıdır, yok mudur”u tartışan Bizans papazları örneği
önümüze sürülen tartışma konusu bu.
***
İyi, peki tartışalım öyleyse...
Darbe gecesi Cumhurumun Başkanı Marmaris’te tatildeydi.
Darbecilerden erken davranıp tatil otelinden çıktı, uçağına bindi,
İstanbul’a indi ve yurttaşları darbecilere karşı havalimanlarında
ve kent meydanlarında toplanmaya çağırdı. Ondan sonra nereye gitti
bilmiyorum.