Fark ettiniz; başlık Nâzım
Hikmet’ten.
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga
dalga aydınlık oldular,yürüdüler karanlığın üstüne...
...diye başlayan ve...
Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga
hürriyetkavgasıdır...
...diye biten şiirinden...
1962’de yazmış. Sanki o günlerden bize seslenmiş...
Eğer bu referandumun sonucu üstüne bir şey söylenecekse, daha
iyisini, daha doğrusunu, daha anlamlısını beceremem. Ondan ödünç
dizeler alıp kullanmaktan ise asla gocunmam.
Sözümüz olsun: Derlenip dürülmesin
bayraklar!..
Çünkü demokrasi için, çağdaş bir cumhuriyet (“cemahiriye”
değil Cumhuriyet; salt cumhuriyet değil çağdaş
bir Cumhuriyet) için, özgürlükler için uzun erimli, uzun soluklu
bir mücadele var önümüzde. Referandum bu mücadelenin duraklarından
biriydi ve...
Ve evet, en önemlisi değildi.
Ne yani, hayır çıksaydı Erdoğangiller
(Erdoğan değil Erdoğangiller) olmayan
demokrasi kültürleriyle “Halkımızın kararına saygılıyız” deyip
bundan sonraki adımlarını şu ayıplı 12 Eylül Anayasası’nı çöpe atıp
çağdaş bir anayasa için atılacak adımlara, verilecek mücadeleye
katkı mı sağlayacaklardı?
Ne yani, son derece şaibeli bir oy sayım işleminden sonra evet
çıkmasını sağladıktan sonra “Şu referandumu kazanmak için
Kürtlere zulmettik, Kürt siyasal liderlerini
hapsettik, demokrasinin ırzına geçtik, hukuku
ayaklarımızınaltına alıp neredeyse yok ettik. Ama bundan böyle
hepimiz barışalım ve hukukun egemen olduğu, kimsenin kimseye
zulmetmediği bir Türkiye kuralım” mı diyecekler?
Bunu biz yapacağız; biz başaracağız.
***
Bu satırlar yazılırken Türkiye’de sandıkların yüzde 96’sı açılmıştı. İlçe seçim kurullarının önünde ellerinde oy torbalarını teslim etmek üzere bekleyen sandık görevlileri henüz kuyruktaydılar. Yurtdışı oyların henüz yüzde 66.4’ü açılmıştı.