İlk üç emektup özellikle ilgimi çekti. Biri saat 05.42’de, ikincisi 05.51’de, sonuncusu da 06.10’da yollanmıştı. Ben “Ulan bunlar sabah namazını eda edip ardından bilgisayar başına oturmuş AKP’li cihatçı ve milliyetçi klavye yiğitleri mi, yoksa gece boyu uyanık kalmış, benim Tırmık’la geceyi noktalayıp yatağa giden ulusalcı yiğitler mi” diye sorup cevabını tahmin etmeye çabalarken öğlen oldu ve sayıları 30’u geçti. Hâlâ da benzerleri geliyor.
Sabahın köründe yazanların da, gün boyu onları izleyenlerin de ortak derdi dünküTırmık. Dünkü Tırmık’ta vurgulanan “devlet terörü” ve “Devlet terörüne de karşı mısınız” sorusu...
Ortak dertleri bu da, ortak cevapları yok.
Kimileri, “Ne yani devlet, Cizre’de, Diyarbakır’da, Nusaybin’de, Şırnak’ta devlete başkaldıranlara seyirci mi kalsın çiçek mi yollasın. Elbet inecek tepelerine” diyerek “devlet terörü” kavramına değinmeden özel harekâtçıların yapıp ettiklerine, damlarda mevzilenmiş keskin nişancılara kılıf arıyor...
Kimileri ise devlet terörü kavramının kendisine itiraz ediyor. “Silahlı isyancı grupların yaptıklarına terör denir ama devletin bunlara karşı yaptıklarına terör denemez” diyor ve “Olanlar devletin kendini savunmasıdır ve meşrudur” fetvasını ekliyor...
At izini it izine karıştırmayalım.
Demokrasilerde zor kullanma hakkı sadece devlete aittir. Buna hukuk dilinde “zor kullanma tekeli” diye niteleyenler de var.
Demokrasinin egemen olduğu bir hukuk devletinde zor kullanan kişi ya da gruplarsuç işlemektedirler ve devletin kolluk güçleri tarafından gerekirse zor kullanılarakyakalanıp (öldürülüp değil yakalanıp) yargıç karşısına çıkarılırlar ve yasalarda tanımlanan ölçülerde cezalandırılırlar.