(Bir türlü yıldızımızın
barışmadığı) Devlet, Benim
adım Aydın Engin. Senin vatandaşınım. Hatta
bu yüzden bana vatandaşlık numarası bile verdin.
Mesleğim gazetecilik. 53 yıldan beri ekmeğimi yazı yazarak
çıkarırım. 47 yıldan beri de gazetecilik yapıyorum. Beni
kendi “malın” olarak gördüğün için o gün
bugündür askeri ya da sivil mahkemelerinde yargıladın,
nezarethanelerinde yatırdın, askeri ve sivil hapishanelerinde volta
attırdın.
Okulda bana senin yasama, yürütme ve
yargı erklerinden oluştuğunu, zor kullanma tekelini
elinde tuttuğunu öğrettilerdi. Bu bileşenlerinden hangisine
seslenmem, bu dilekçeyi verip derdimi anlatmam gerektiğini -artık-
bilemiyorum. Zaten bu üç erkin tek
erke dönüştüğünün de farkındayım. O yüzden dilekçemi
doğrudan sana yöneltiyorum.
Hemen kaş çatıp “Kerim devlet” suratını terk edip
alıştığın “kahhar devlet” suratını
takınma. Benim maruzatım pek küçük, pek basit ve yerine getirilmesi
pek kolay.
Devletçiğim,
Sabahın köründe evime yolladığı polislerin sadece beni alıp Terörle
Mücadele Şubesi nezarethanesine tıkmakla kalmadılar. Taşınabilir
bilgisayarımı (laptop), tablet bilgisayarımı ve cep bilgisayarına
dönüşmüş telefonumu, basın kartımı, birkaç kitabımı da
aldılar.
Beş günlük zorunlu ikametten sonra beni serbest bıraktın. Tutuksuz
yargılanacakmışım. Tamam. Itiraz etmiyorum. Çünkü itiraz etmemin
bir anlamı ve sonucu yok. Bunu biliyorum. Madem ben senin
“mal”ınım “Yargılayacağım seni”dediysen yargılarsın. Elimden
ne gelir ki...
Ancak yazı yazmaktan başka elinden hiçbir iş gelmeyen benim
için “iş aletlerim”olan bilgisayarım, tablet
bilgisayarım ve cep telefonum çok önemli. Içlerinde notlarım,
telefon rehberim, yazı taslaklarım filan var. Onlarsız işimi yapmam
pek zor. Hani berberin makasını, nalbantın çekicini, terzinin
iğnesini elinden alırsan başlarına ne gelirse benim de başıma gelen
o.