Dün gazetede “kara mizah” değil ama “acı mizah” sınırları
zorlandı. Fidel Castro’nun ölümü çeşitli yazı
ve fotoğraflarla hem birinci sayfanın manşetine, hem de orta
sayfalara yerleştiriliyordu.
Genç meslektaşlarımdan biri mırıldandı:
- Bugünlerde hep iyi liderler ölüyor be abi; kötülere bir şey
olmuyor…
İyi mizahtı. Ama kimse gülmedi.
Çünkü acı mizahtı…
Bir başka meslektaş yarınki (yani bugünkü) Cumhuriyet’te Diyarbakır
Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülüşünün
birinci yılı dolayısıyla 28, 29 Kasım ve 1 Aralık günlerinde
düzenlenen etkinlikleri haberleştirmeyi unutmamamız gerektiğini
hatırlattı.
Uyarısının ardından o da mırıldandı:
- Dün Fidel, yarın Tahir Elçi… Sanki her gün hep eksiliyoruz
gibi…
Kimse gülmedi. Çünkü acı mizahtı…
***
Fidel Castro iki gün önce eksiltip gitti
bizi. Tahir Elçi bir yıl
önce… Hrant Dink 10 yıl önce…
Fidel için Meksika’dan bir devrimci,
bir Zapatista seslenmişti:
- Commandante Fidel’dir, Ernesto’dur.
Ben subcommandanteMarcos olabilirim
ancak…
Subcommandante yani alt-komutan…
Devrimci alçakgönüllülük bu değilse nedir?
Diyarbakır’da, kentin kalbi Sur yıkıldığında, ürkmüş, kalbi yok
edilmiş Diyarbakırlıların alanlara çıkmamasına karşı, başta
elebaşıları olmak üzere AKP sözcülerinin yılışık cümlelerini
hatırlayın. “Halk onları desteklemiyor. HDP’nin kitlesel protesto
çağrısına halkımız uzak durdu. Ders alsınlar” yollu
kostaklanışlarına bir kadın, yitirdiği kocasının acısını, kederini
yüreğine gömmüş bir kadın, Türkan Elçicevap
vermişti. Şiir sınırında cümlelerle hem de:
-Bir şehir kederi gözlerine hapsedip donuk bakıyorsa
acıdandır. Sus pus olup konuşmuyorsa yanı başında güvenecek
birilerinin kalmamasındandır…
10 yıl önce, 19 Ocak’ta, o uğursuz günün akşamüstünde kalleş bir
pusuyla Hrant Dink öldürüldüğünde
AGOS’un önünde toplanan on binlere bir başka
kadın, Rakel Dink belleklerimize çakılan
bir yalın cümleyle seslenmişti. Hatırlayın:
- Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan
hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…