Dünkü Cumhuriyet’in manşeti
Türkiye’de işçilerin sendikalılaşma ve toplusözleşmeden
yararlanmaları üstüne sayısal verilerden
oluşuyordu.
Tokat gibi bir haberdi. Tokat önceki gün
Yazıişleri toplantısında bizim suratımızda patladı. Sanırım (ve
umarım) sizin de Cumhuriyet’i elinize
aldığınızda patlamıştır.
Ayrıntıları boşverin. Tek cümle
yetiyor:
Türkiye’de işçilerin yüzde
90’ı sendikasız; yüzde 95’i
toplusözleşmesiz...
Bu ürkütücü, bu korkunç tabloyu “12 Eylül
faşizminin elebaşıları DİSK’i kapattı,
Türk İş’i emir kulu
kıldı... Turgut Özal sendikasızlaştırma
operasyonunundüğmesine bastı, AKP iktidarı
da üstüne mum
dikti” gibi Türkiye ile sınırlı ve yüzeysel
ve olguları kişiler üstünden açıklamaya girişen değerlendirmelerle
ele alamayız, almamalıyız...
1980’lerin sonu bir yandan Sovyetler
Birliği’nin çöküşü, Çin’le birlikte Asya’nın uçsuz bucaksız
toprakları üstünde kapitalizmin yeniden ayakları üstüne dikildiği;
bir yandan da
çoktan “milliyetsizleşmiş” sermayenin küreselsermaye’ye
sıçrayışını anlatır.
Küresel sermaye, ulusal sınırların
silikleştiği, finans sermayesinin sanayi sermayesini ikinci plana
ittiği, borsaların 24 saat açık kalabileceği bilişim teknolojisinin
kapitalizme yeni ufuklar açtığı bu dönemde sermaye için dikensiz
gül bahçesi yaratmak da temel bir
hedefti.
“Kapitalizm
gülü”nün dikeni işçi
sınıfıdır. İşçi sınıfının siyasal örgütleri sınıf partileri,
ekonomik çıkarlarını savunduğu örgütleri de
sendikalardır.
O fırtınalı 1989 sonbaharında 70 yılı aşkın
süreyle “sosyalizm kuruculuğu”sürecinde
başarısız kalan komünist partiler Sovyetler Birliği ve Doğu
Avrupa’da başdöndürücü bir çözülme ve sönümlenme yaşarken Çin
Komünist Partisi sosyalizm kuruculuğunu unutup (ya da vazgeçip)
kapitalizmi yeniden inşa etmeye yöneldi. Arnavutluk’ta adeta
buharlaştı ve Yugoslavya parçalanırken komünist partisini de
gömdü.
Ardından, 90’lı yıllar boyunca işçi sınıfının
sendikal örgütlenmesinin hunharca tasfiyesine tanık olundu.
Sermayenin küreselleşmesi sendikal örgütlenmenin omurgasını kırmaya
yöneldi. “Sendikasızlaştırma” siyasal
literatüre yaygın kullanılan ve acımasızca uygulanan bir kavram
olarak girdi.
Sadece komünist partiler değil, Marksizmden
doğan ve ağır ağır Marksizmden uzaklaşan sosyal demokrat partilerin
de tabanlarındaki geleneksel işçi oyları hızla
eridi.
Batı Avrupa’da bu süreç zorbalığa yönelmeden
yürüdü. Doğu Avrupa’da bir intikam operasyonunun özneleri
yapıldı.