Enis, sevgili meslektaşım, Önceki gün senin
dava üstüne bir gürültü koptu. Ayrıntıları okumuşsundur, Bölge
İdare Mahkemesi ile sana 25 yıl hüküm kesen ağır ceza mahkemesi
arasında önemli (ama ciddi mi kestiremiyorum) bir tartışma patlak
verdi. O günün akşamında hemen bütün haber kanallarında uzun uzun
tartışıldı. “Bölge İdare Mahkemesi mi haklı, yoksa ağır ceza
mahkemesi mi” sorusuna hukuk labirentlerinde dolaşılarak cevaplar
arandı.
Mapus damındasın, senin vaktin vardır; benim yoktu. Hepsini
izleyemedim ama anladığım, “O da haksız, öteki de haksız” gibi bir
sonuca varıldı.
Yani yazı tura atıldı ve para havada kaldı. Bakalım devamında ne
olacak...
Oturup bir hukuk ayıbı hatta cinayeti olduğuna kuşkum olmayan
“Enis Berberoğlu – MİT TIR’ları – Cumhuriyet
gazetesi” davası üstüne bir Tırmık döşenmem gerekiyor.
Ama Enis, sen meslektaşımsın, halden anlarsın, senin dava nasıl
olsa pilav misali daha çok su kaldıracak, o yüzden birkaç gün
sonraya kalsın, ben bugün (de) Paradise Papers (Cennet Belgeleri)
üstüne yazmak istiyorum.
Oradan izleyemiyorsundur, bütün dünya medyası bu haberle
çalkalanıyor. Avrupa’nın, Asya’nın, Ortadoğu’nun, Amerika’nın
kuzeyinin ve güneyinin namlı, saygın bilinen kurumlarının,
şirketlerinin, politikacılarının, iş insanlarının kirli çamaşırları
ortalığa döküldü.
Vergi cennetlerinde açılmış offshore denen “posta kutusu”
şirketlerinin ne gibi uğursuz işlevler gördükleri sokaktaki insanın
da bilincine çakılacak bir açıklıkla ilan ve malum edildi...
Bizim mesleğin yüzünü ak eden bir habercilikti ve yedi iklim dört
bucaktan yüzlerce gazeteci iğne ile kuyu kazdı, pösteki saydı ve
“med...